DADIL

 

    Gelendost yolunun  25. kilometresindeki hanın bulunduğu yöreye denir. Ertokuş hanının vakfiyesinde “Dadıl” mevkiinde sözü geçiyor. 1480 den sonraki kayıtlarda da  “Dadıl” adı geçiyor. Bu durumda o yörenin adı olduğu görülüyor. Kabasakaloğlu  zaviyesine vakfedilen  yerler  arasında  “Dadıl’da bir değirmen” diye bir kayıt var.

    Burada halen gür bir su çıkarak göle karışır.

 

 

DAĞAR

 

     Kırık küplere ocakta yanan meşelerin külleri konulur, üzerine su eklenirdi. Bu su çamaşır yıkarken arındırıcı olarak kullanılırdı. Bu sudan,  yıkanırken yıkanma suyuna,  iyi pişmesi için de zor pişen nohut yemeklerine konurdu.     

 

 

DAĞ TALİMGAHI (DAĞ KOMANDO OKULU)

     Cumhuriyet döneminde oluşturulan ilk komando birliği Dağ Talimgahı'dır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu takiben Dağ, Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığının temeli, yurdumuzun genelde dağlık olan arazi karakterinin ortaya koyduğu ihtiyaçlar dikkate alınarak, dağlık bölgelerde görev yapacak personeli eğitmek maksadıyla, ilk defa 1926 yılında Muğla'da kurulan Dağ Talimgahı ile atılmıştır. Eğirdir bölgesinin arazi itibariyle dağcılık eğitimine daha müsait olması nedeniyle talimgah 1927'de Eğirdir'e intikal etmiş ve 1952 yılında "Dağ Okulu" adını almıştır.

    1953 yılında İzmir Menteş'te tesis edilen "Komando Okulu" ise, 6 Mayıs 1959 tarihinde Eğirdir'e intikal etmiş ve 1960 yılında Dağ Okulu ve Komando Okulu birleştirilerek "Dağ, Komando Okulu" adını almıştır. 1969 yılında Temel İhtisas Er Eğitim  Taburunun kurulması ile  de "Dağ, Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı" teşkil edilmiştir.

    Daha sonra İç Güvenlik Harekatı icra eden birliklerde görev alacak erbaş ve erlerin kol teşkilatı içerisinde, bir eğitim merkezinde, konusunda uzman personel tarafından eğitilmesini sağlamak maksadıyla 17 Ağustos 2007 tarihinde; Isparta'da İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi Komutanlığı kurulmuş, bu komutanlığın emrine 40 ıncı Piyade Eğitim Alay Komutanlığı verilerek, Komando Eğitim Alay Komutanlığı ile birlikte, Dağ, Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı teşkilatına dahil edilmiştir.   

        Tümgeneral E. Büyükışık   -Akın Gazetesi 21.1.2014

 

 

DALAK

 

    Eğirdirliler bilinen anlamı dışında dalağı el kadar olan peynir için de kullanırlar. Peynir üreticiden alındıktan sonra dalak kadar parçalara bölünür, tuzlanır, teneke ya da sırçalı küplere konulurdu.

 

 

DALAZ

 

    Poyrazın az esintili, gölün küçük dalgalı haline denir. Bazen lodosun bu haline  “Lodos dalazı” denildiği de olur.

 

 

DALDANBEKİ

 

    Meke, bahri adı verilen su kuşudur.Çocukken eğlence olsun diye uzaktaki kuşlara:

“Daldanbeki dalıve

 Bir kaşık yağ alıve ..” diye bağırır, daldıkları zaman da çok sevinirdik.

 

 

DAMARDI

 

    Eski Eğirdir Bağlar yolu üzerinde, Demirciler’e varmadan bir alanın adıdır.

 

 

DANDİ

 

    Sudak balığından sonra gölde kerevit artınca büyük ölçülerde avlanma  da arttı. Kerevit sepetlerinde yem olarak bir çeşit tuzlu bazlama yapıp kibrit kutusu iriliğinde kestiler, sepete koydular. Onların her bir parçasına da “Dandi” adını koydular.

    Dandi zamanın satılan bir sakız adıydı.

 

 

DARI

 

    1890 larda kalede bir kuyu darı bulunmuş, kale mahallesi sakinlerine dağıtılmıştır. Kaynaklarda da kalenin bir çeşit depo olarak kullanıldığı yazılıdır. Ayrıca kale mahallesinin bazı yerlerinde taşla doldurulmuş olarak kuru kuyulara rastlanmıştır. İhtimal depo olarak düşünülüp kazılmış olsa gerek. Kıtlık zamanlarında, zor zamanlarda darıdan ekmek yapılarak yenir. Darı Moğolca “Tarığ” yani “Tarım” dan gelir. Tarığ sonra bizim dilimizde  ‘darı’  olmuştur.

 

 

DASTAR

 

    Sarıkların üzerine sarılan ince bir tülbenttir. Kolalanıp cam yerine pencerelerde de kullanılırdı. Bu dokumada Eğirdir’de en ileri giden  “Mustanlar” soyu olmuş ki:

“Mustanların dastarı

 Mevlam neler gösterir...”  diye bir darbımesel hâlâ söylenir.

    Bu konuda bir başka hikaye de vardır;

    Gelinin biri hiç çalışmak istemez, çocuğunu kucağında akşama kadar gezdirir dururmuş. ”Niçin çalışmıyorsun ? Akşam kocana ne diyeceksin ?” diye soranlara çocuğunu göstererek :

“Ak dastarım dastarım

 Hani yaptığın iş diye sorarsa

 Ben de bunu gösterim...” dermiş.

 

 

DAVA VEKİLİ MUSTAFA EFENDİ

 

    Eğirdir’in cami mahallesinde 1887 de doğdu. Şeyh Ali Ağa medresesinden mezun oldu. Uzun zaman dava vekilliği yaptı. 1929 yılında Eğirdir’de öldü.

 

 

DEBEN

 

    Kale’ye  “Beden” de denir ama, Kale mahallesi “Deben” der. Hatta kalenin kuzey tarafında evi olan aileye de “Debenciler” derlerdi. Bu ev şimdi  “Eğirdir evi” olarak düzenlenmiştir.

 

 

DELİLER

 

    Eğirdir’de delilere bir çeşit ermiş gibi bakarlar. Sözlerinden, davranışlarından kerâmet umarlar. Sanırım bunlar şaman inancının bir uzantısıdır. Radlof Sibirya’dan adlı eserinde şamanlığı anlatırken; “Şamanlık hastalık gibi birdenbire gelir. Kişi göğsünde bir ağırlık, basınç hisseder. Birdenbire doğal olmayan seslerle bağırmak ihtiyacı duyar. Sıtmalı gibi titrer, gözleri şiddetle döner. Birdenbire yerinden sıçrayarak etrafta dönmeye başlar. Nihayet ter içinde yere yuvarlanır, saralı çırpınmalarla kramp içerisinde kıvranır. Ayinine, ruh çağırmaya, gelecekten haber vermeye böyle başlar.” der. Bizim zamanımızda Vassak, Bacanak, Mesci Mehmet, oğlu Mesci Kemal, Ağaş, Süleyman gibi kişiler halk tarafından severek korunmuştur. Bu sosyal ilgiden yararlanmak isteyen bilinçli delilerimiz de olmuştur.

 

 

DEMİRCİ MEHMET EFE

 

    Böcüzade  Süleyman Sami, Demirci Mehmet Efe’nin Eğirdir’e gelip gidişini Isparta Tarihi adlı eserinde şöyle anlatır;

    “Demirci Mehmet Efe 12 Ekim Salı 1920 de Isparta’dan Meclisi Umumi azası Hacı Eşref Ağa’yı yanına alarak Eğirdir’e gitti. Daha önce de Delibaş’ın telgraf hatlarını kesip Karaağaç’ı işgal ederek adamlarının Karabağlar’a kadar geldiği öğrenilmişti. Eğirdir’de Hacı Eşref  Ağa’nın  küçük kardeşi Hacı İsmail Ağa karşılayıp misafir etti. Demirci yetkililere kendine katılacak Eğirdirli erlerin nerede olduğunu sormuş. Onlar da babadan kalma düşmanlık etkisiyle Hacı İsmail Ağa, Müderris Kuş Hoca, Şeriye Başkatibi Hafız Sabri, tüccardan Heyeti Temsiliye’ye karşı olan Hacı Abdullah’ın engel olduklarını  söylemişler. Demirci bunların hepsini Hükümet önündeki Çınar ağacına asar... Beraber geldiği Hacı Eşref Ağa ile Eniştelerinin oğlu Rifat, Hacı Memiş Ağaların Şevket adındaki iki genci asılmak üzere Isparta’ya gönderir. (Bu kişiler asılmamıştır.) Hacı Eşref Ağanın konağı ve asılanların evleri aranarak yağmalanır. Demirci Şarkikaraağaç’a geçer.”

 

DEMİRCİLER

 

    Eski bağlar çıkış sonunda demircilerin işyerleri vardı. O nedenle o yöre bu adla anılır. Çıkışta da Gülbaba türbesi vardı.

 

 

DEMİRKAPI

 

    Kaynaklarda Türklerin korunması kolay aşılması zor iki yamaç ya da tepe arasındaki geçitlere "Demirkapı" dediklerini yazar. Azerbaycan'da böyle "Demirkapı" denilen bir yer vardır. Yapılan tesbitlere göre de, dört değişik yerde "Demirkapı" adıyla anılan yerler bulunmaktadır.

 

    Bizim "Demirkapı" dediğimiz yer bu özelliklere uyuyor. Kesiktaş mevki yukarıda anlatılan gibidir. Kesiktaş yokuşu 1910 larda imeceyle bugünkü haline getirilmiştir. Kesiktaş'ın üstüyle beraber  Yellibelen'e kadar uzanan bir kale vardı ki, "Eskihisar" adıyla bilinir. Bu yöreye Eskihisarın giriş kapısında dolayı da "Demirkapı mahallesi" denilmiş olabileceği de olasıdır.

   

 

 

DEMİRKAPI HAMAMI  

 

    Çoğu Kartallar ailesinin mülkiyeti içindedir. Halamın beyi Emekli Öğretmen Etem Kartal’ın anlattığına göre dedesi Emekli Paşa Mustafa Bey, İstanbul Kartal’dan gelip buraya yerleştiğinde bu hamamın olduğu yer harap halde olduğu için ev yeri olarak verilmiş. Bu hamamın bir bölümü üzerine 1940 larda Etem Kartal ev yaptırmıştır. Yapılırken hamamın mermerlerine, kurnalarına rastlanmıştır. Bu hamamın bir bölümü Gölsesi Gazetesi sahibi Abdullah Kartal’ın evinin içindedir. Bir bölümü de açıkta Isba’ların  evinin  önünde  Kesiktaş’a çıkarken yol kenarındadır. Hayli geniş bir alanı kaplar. Bir tonoz kubbe de iki Kartal evinin arasındadır.

 

 

DEMİRKÖPRÜ

 

    Eğirdir'e tiren 1912 yılında gelmiştir. O günden bu güne Eğirdirliler Demirköprü'ye özel bir ilgi göstermiş, tarihi değer vermişlerdir.

    1930 yılının 5 Mart'ın, 6 Mart'ı bağlayan gecesinde Büyük Atatürk Eğirdir'e gelip bu Demirköprü'nün üzerinde geceyi geçirmiştir. Gün doğarken gölü ve manzarayı görüp : "Çok muhteşem manzara..." demiştir. Gerçekten her zaman Demirköprü'den Eğirdir'in manzarası bambaşkadır. Çok az Eğirdirli oradan Eğirdir'in güzelliğini seyretmiştir.

    Ne yazık ki yakın bir geçmişte Demirköprü'nün önüne altı, yedi katlı binalar yapılmış, hem köprüden hem karşıdan Eğirdir'in güzel görünümü lekelenmiştir.

    Demirköprü'nün batısından yapılmış, ray döşenmemiş bir yol vardır. Bazı demiryolcuların anlattığına göre : "Cumhuriyetten sonra demiryolları millileşirken İngilizler Demirköprü'yü de hesaba katmışlar. Zamanın Ulaştırma Bakanı Ali Çetinkaya : "O köprü gereksiz yapılmış. Açtığım yola demiryolu döşenir. İsterseniz köprüyü alın gidin." demiş, hesaptan düşürmüş." derler..   

   

 

DEMİRTAŞ

 

    İlhanlıların Anadolu askeri valisidir. Babası vezir ve başkomutan Emir Çoban’dır. Eşrefoğlu, Hamitoğlu Beyliklerini yıkmıştır. Hamitoğlu Dündar Beyi öldürmüştür. Babasını İlhanlı hükümdarı öldürünce zor durumda kalmış, Mısır Sultanı Melik Nasır’a sığınmıştır. Bundan hoşnut olmayan Karamanoğlu ve İlhanlıların baskısıyla Mısır Sultanı Melik Nasır 1327 tarihinde Demirtaş’ı öldürtmüştür. Tarihin cilvesine bakın ki, öldürdüğü Dündar Beyin oğlu İshak’la Sultan önünde karşılaşmışlar, ağır bir tartışmaları olmuştur.

 

 

DEMİRYOLU

 

    Demiryolu 1893 yılında Dinar’a geldi. 1910 yılında İngilizler Osmanlı Meclisinden bir kanun çıkartarak Eğirdir’e kadar uzatılması imtiyazını aldılar. Amaç Konya üzerinden Almanların Bağdat yolunu kesmek görünüyorsa da asıl amaçları Anamaslardaki orman zenginliği idi. Çünkü buralardaki karaçam, sedir kerestesi çok değerli bir ticari maldı. Eğirdir’e tren 1912 de gelmiştir.

 

 

DENİZ ANASI

 

    Çocukluğumuzda göle girmek istediğimiz zaman büyüklerimiz suya girmemizi istemezlerse “Deniz anası sizi derinlere çeker, boğulursunuz.” sözleriyle engeller idi. Gölün dalgalanmasından sonra kıyılarda çamaşır köpüğü gibi köpükler olduğunda, ”Bak Deniz Anası yıkanmış.”derlerdi.

    Deniz Anası sözü şamanlık inancından gelir. İnanca göre güçlü varlıklar kişileştirilirdi. Ortaasya destanlarında bu kişileştirmeler Deniz Atası, Kır Anası, Orman Anası, Su Atası şeklinde geçer. Sanırım Eğirdir’de söylenen bu söz o kültün bir uzantısı olmalıdır.

 

DEPREM

 

    Şimdiye kadar yazılı kaynaklarda Eğirdir’in geçmişinde büyük bir deprem kaydına rastlanmamıştır. Yalnız canlı şahit olarak babamdan duyduğum Isparta depreminin uzantısı olarak 1914 yılında Eğirdir bir depremi yaşamıştır. Babamın anlattığına göre herkes bağlardayken olmuş, minarenin mihveri yere düşmüştür.

    Kaynaklara göre Isparta depremi miladi 4 Ekim 1914 günü saat 18:30 sıralarında olmuştur. Bu depremde Burdur’da bin, Isparta’da beş yüz kişi ölmüştür. Bina zayiatı da çok olmuştur. Isparta evlerinin çoğu bu depremden sonra yapılmıştır.

    Yalnız bir şey dikkatimi çekti. Eğirdirliler, ”Eğirdir’de şiddetli deprem olmaz, göl çeker.” derler. Ben bu sözü en az elli yıl önce duydum. 17 Ağustos 1999 Marmara Bölgesi depreminden sonra bizden ve dışarıdan gelen pek çok bilim adamları bu depremi incelediler. İstanbullular bu depremin tekrarlanmasından çok kaygı duydukları için Fransız bilim adamlarından biri şöyle bir açıklama yaptı:

    “Marmara denizi içinde şiddetli bir deprem olsa bile deniz İstanbul’da depremin etkisini azaltır.” dedi. Deprem ilminin daha gelişmediği bir zamanda Eğirdir’de söylenen bu söz dikkate değer.

 

DERBENT

 

    Medirebolluk ile Karaburun arasındaki Barla'ya giden yolun geçiti zor olan yerine denir. Yakın zamanlara kadar bakımsız olan bu yol Karaburun'un Dağ ve Komando Okulu'na verilmesinden sonra düzenli bir hale getirilmiştir.

     Derbent kelimesi Farsçadır. Dar geçit, zor geçit, küçük kale anlamı taşır. Anadolu Selçuklularının  kervan yollarını güvene alması için kurdukları küçük kalelere de denir.

 

DEVE

 

    Kendi yaptığımız bir oyuncaktı. Kalın, çatal bir karaağaç dalı ucundan bağlanır. Altına karaağaçtan yarım daire şeklinde iki çubuk belirli bir açıklıkta yerleştirilir. Bağlanan çatalın oval yeri basit çubuklarla  örülür, oturma yeri yapılır. Çatalın ön ucundan çekerek götürülür. Biz çocuklar bununla hem eğlenir, hem biner, hem çay boyundan çalı çırpı taşırdık.

 

 

DEVE  KARINCALARI

     Geçmişte Eğirdir içinde çeşitli karıncalar görülürdü. Çok küçük karıncalara ince karıncalar denirdi. Bildiğimiz doğal irilikte olanlara karınca denirdi. Kırmızı karıncalar da vardı. Bir de diğer karıncaların dört beş katı irilikte karıncalar vardı ki biz onlara "Deve Karınca" derdik. Uzun zamandır onlar da görünmüyor.

 

DEVRAN DEDE

 

    Türbesi kale kapısının iç tarafında, güneyindedir. Önceden ahşap bir türbesi vardı. 1970 lerde mahallenin ve saygı duyanların desteğiyle bugünkü türbe yapılmıştır. Herhangi bir tarihi kayıta rastlanmamıştır. Karçınzade Süleyman Şükrü ondan “Arap Dede” diye söz eder. Hatta Dündar’ın Devran’a  dönüşebileceğinden hareketle Dündar Bey’in türbesi de olabileceği düşünülmüştür. “Dede” lakabını daha çok Mevleviler kullandığına göre, acaba Mevlevi ile ilgisi olabilir mi sorusu akla geliyor. Kale mahallesinde oturanların inancı ise o kişinin kalenin güney duvarını delerek “Çarna” denilen yerden girip  kalenin fethedilmesini sağlayan kişi olduğudur.

 

 

DEYİMLER

                       

A benim  armudum,  önceden var  mıydın ? : Dostluk, arkadaşlık ilişkisini kesmek için kullanılır.

Abdestsiz Hacı Emmi’ne namaz mı dayanır?

Acı soğan kuru yavan : Ne olursa yemek.

Acıyan  yer  ayrı, acıkan yer ayrı : Bir ölümden sonra yakınlarına hayat devam ediyor anlamında söylenir.

Açık mezar bulsa girmek : Bedavacı kişi.

Adam bildim eşeği, alnıma vurdu çifteyi.

Adam ol da ciğerimi ye.

Adam soyacaksan Miskinler’e git.

Adı batasıca.

Adı büyük kıçı kovuk.

Adı kara yere geçsin : Öl.

Adın erik tadın erik. Ağı mıydın be mübarek?

Aferin delisi : Övgüden çok hoşlanan kişi.

Ağzı açık ayran delisi.

Ağzı süt kokmak.

Ağzı tuzsuz : Çok küfür eden kişi.

Ağzı var,dili yok.

Ağzına ballar yağlar.

Ağzından çıkan koynuna girsin : İlenenlere denir.

Ağzını açıp gözünü yummak : Aklına geleni söylemek.

Ağzını poyraza açmak : Aç kalmak.

Ak ak yuyup, mor mor sermek.

Ak bacak kara bacak, hepsi bir bacak.

Aklı bokuna karışmak : Çok korkmak.

Aklında duracağına karnında dursun.

Al hakkını  ye bokunu.

Al sana bir kaya, nerene dayarsan daya.

Aldı ele, girdi yola : Kavgada düşünmeden konuşana denir.

Aldım kızını, görmeyeyim yüzünü.

Allaha yan bakan : İnatçı şaşı kişi.

Alma ağacında mı büyüdün ? : Hiç  vermeden  hep alan kişilere denir.

Altı sakal üstü bıyık.

Anadan sıska ne yapsın muska.

Anam  beni  bir  daha  mı  doğuracak : Bu  dünyada  gönlümce yaşarım.

Anamın öleceğini bilsem acı soğana değişirdim.

Anan allar bağlayıp mı yattı : İş yapmayan erkeğe denir. ( Oğlan doğuran analar geleneğe göre başına allar bağlar.)

Anan soğan baban sarımsak.

Ananın kardeşi değil, babanın oynaşı değil.

Angıt bengit olmak : Çok heyecanlanmak çok şaşırmak.

Apsarı tosunu : Gürbüz boysuz delikanlı.

Ar damarı yok : Utanmaz kişi.

Arka ayağıyla kulağını kaşımak : Hayvan yerine koymak.

Arkalı olmak : Koruyanı olmak.

Arkamda semerim, önümde emerim yok : Beni bağlayan bir şey yok.

Artık eksik helal et.

Aslan bok sıçmaz mı ? : Herkes hata yapar.

Aşağıdan almak.

Atımın alnı sakar, kendi adını bana takar.

Atlıyı atından indirmek: İyi konuşup ikna etmek

Avrat ağızlı : Duyduğunu söylemeden duramayan erkek.

Avrat tuz der, yüreği cız der.

Ayağı dolaşmak.

Ayağına demir çarık giymek: bir iş için çok gezip yorulmak.

Ayağına kara sular inmek : Çok gezip yorulmak.

Ayağını denk atmak.

Ayağını sürüyüp gelmek : Gittiğin yere beklenmeyenler de geldiğinde denir.

Ayıbını toprak örtsün.

Ayran ağızlı : Sır tutmaz kişi.

Ayran geven : Salak

Ayran içtik ayrı düştük.

Ayrı baş çekmek

Azat buzat, beni cennet kapısında gözet : Kafesteki kuş salınırken söylenir.

Bahtı bağlanmak.

Bana bir koca lazım, o da bu gece lazım.

Bangır bangır bağırmak.

Bastı bacak yan gider.

Başı bacadan çıkmadı ya : Evlenme vakti geçmedi.

Başı bağlı : evli kişi.

Başı göğe değmek.

Başında ottan gayrısı bitmek.

Başını kel etmek.

Başkasının bokunu yemek : Başkasına benzemeye çalışmak.

Başşaktan gelmiş eşşek gibi yatmak : Görgüsüz.

Benden ırak ol, cehenneme direk ol.

Beş okka pekmez, yerinden kalkmaz : Davranışlarında ağır olan

Bıldır bıldır bakmak.

Bilirsin kıçın huyunu,ne içersin yahninin suyunu.

Binbir ayak bir ayak üstünde : Çok kalabalık

Bir  davuluna,  bir  kasnağına  vurmak : Eleştirirken  kötü  de söylemek.

Bir dönüm bostan, yan gel Osman : Keyfi yerinde olan kişi.

Bir yüzü insan, bir yüzü köpek.

Bite tırnak pireye burmak.

Boğazdan düşmek : İştahsız kalmak.

Boğazı büyük : Obur

Boğazına durmak.

Boğazını saban oku ile mi deldiler ? : Kalın yüksek sesliye denir.

Boş cep aç karın, salın taşaklarım salın.

Boynu altında kalsın: Ölsün.

Boynu buruk : Öksüz, yetim. Çaresiz kalmış.

Boynuzu kurtlu : Hileli düzenbaz kişi.

Boyu kavak, aklı savak.

Boyun kösmek.

Bulup buşurmak

Bulup da bunamak

Burçak burçak terlemek  : Sıkıntıdan iri iri terlemek

Burnun altında ağzın var mı yok mu : Gerçek değişmez.

Burnundan kıl aldırmamak

Canevi çıkmak  .Yüreği kalkmak

Canına  çakmak  kanına  ekmek : Düşmanlık  sözü. Kırgızların Manas  destanında  kanını içmekten söz edilir. Bu gelenek Orta Asya'da 19.yüzyıla kadar devam etmiştir.

Canına tükürmek : Zor kullanmak, öldürmek.

Canını, bağrını yakmak : Birisine acıtacak bir iş yapmak.

Ciğeri asılı kalmak : Kaygılı, üzüntülü bekleyiş.

Cillik cillik bağırmak.

Çalıyı tepeden sürümek : Anlamaza  gelmek, baştan savma  iş yapmak.

Çan çan etmek : Çok boş konuşmak.

Çaycak gidip boycak gelmek : Hiçbir iş yapmamak.

Çayı görmeden paçayı sıvamak.

Çenen çekilsin : Öl.

Çenene çay taşı düşşün : Konuşamaz duruma gel.

Çocuklar başı Deli Ömer: Çocuklarla oyun oynayan büyük kişiye denir. Bu  deyimin aynı isimle Gaziantep ağzında olması dikkate değer.

Çul tutmaz tazı : Çok gezen yoksul kişi.

Debben dübben yürümek : Yaşlı yürüyüşü.

Dede, yediğini öde : Düğün dernekte armağan getirenlere sen de götür.

Deli debbek konuşmak : Düşüncesiz konuşmak.

Dili boğazına gitmek : Hayretten donakalmak.

Dilini enseden çekmek : Çocukları korkutmak için söylenir.

Dini donu yok : İnsafsız, önü ardı belirsiz.

Dipli bucaklı : Köklü, zengin aile.

Dipsiz kuyu : Eline geçeni israf eden.

Direk yoncası yiyor : At, eşek aç bırakıldığında söylenir.

Dirseğinde ak kıllar bitsin : Yüzyıldan fazla yaşa. Yüz yaşından sonra insanın dirseğinde ak kıllar bitermiş.

Dişinin etini sormak : Çok aç, yoksul kalmak

Dizine oturup sakalını yolmak.

Dokuz eşek yedim, semeri dışta mı kaldı : Ben ne yaptım anlamında.

Dokuz dağın domuzu : İri yapılı şişman tembel kişi.

Domuşup durmak : Toplum içinde suratı asık oturmak.

Döşeği kaba sermek : Misafirlikte uzun kalana denir.

Dükkanı açık olmak : Pantolonunun  önü açık olmak.

Dünyasını bitirmek : Ölmek.

Eciği cücüğü : Yararı yaramazı, çol çocuğu.

Eğere de gelmek, semere de gelmek : Her işe yakışan kişi.

Eğirdiğini ayrı koymak  : Benimle ilişkini kes.

Ekmek haydan su çaydan.

El deliye biz akıllıya hasretiz.

El tutmak .

El yordamı.

Ele ele kepeği içinde : Ne yaparsan yap, değişen bir şey yok.

Ele verir öğüdü, kendi kırar söğüdü.

Elekçi karısı : Çingene karısı.

Eli ağır olmak : Borcunu geç ödemek

Eli ayağı kısa : Kadın,kız için söylenir.

Eli beratlı : Hırsız.

Eli götünde gezmek : İşşiz, boş gezmek

Eli tatlı : Yemeği lezzetli olan kadına denir.

Eli uzun : Hırsız.

Eli yüzü belirsiz : Ne yapacağı belli olmayan.

Elini eteğini çekmek.

Eme seme yaramaz : Hiçbir işe yaramaz. Divanü-Lugat-it-Türk'de “em” ilaç demektir.

Emen eşken : Özel olarak, iş edinerek

En akıllısı Deli Bekir, o da köstekle yatır.

Esen yelden nem kapmak.

Eşeği sattık, belaya çattık.

Eşeğin  büyüğünü  ahırda  unutmak : Önemli  işin  en  sonra hatırlanması.

Eşek ciğeri yemek : Çok su içenlere denir.

Eşek kazığı : Büyüğüne saygısız kişi.

Et kafa : Düşüncesiz.

Eteğindeki taşları dök : Açık konuş.

Eteğini beline almak : Kavgacı kadın için söylenir.

Ettin bir hayır, tut bacağından ayır.

Evin direği : Koca

Felek eşeğine çüş demiş : İhtiyarlamış, zayıflamış, çökmüş. Eski görkemini yitirmiş, yoksullaşmış.

Gak deyince et, guk deyince su vermek : Birinin ihtiyacını mazeretsiz karşılamak.

Gavaroz atmak : Asılsız konuşmak.

Gecenin günbey vakti : Aydınlık gecenin yarısı.

Gezmeden seyyah, okumadan alim olmak.

Gitti gelmez, yitti bulunmaz.

Gök görmedik : Görgüsüz.

Gölge fesleğeni : Nazik kişi.

Gönlü farımak : İstekleri kalmamak.

Göt ata ata gitmek : Bir sevinçten dolayı hoplayıp sıçrayarak gitmek.

Götün götün gitmek : Geri geri gitmek.

Götüne kına yakmak : Düşmanım sevinmesin.

Gözüne görünecek var : Beklenmedik kötü bir iş olabilir.

Gözünü belertmek : İhtar amaçlı göz işareti yapmak.

Gözünün çayırını almak : Doğayı seyrederek mutlu olmak.

Gözünün kurdunu kırmak : Karşısındakinin cesaretini kırmak.

Gün battı gavur yattı.

Gün görmemiş söz : Beklenmedik argo söz.

Gündüz diye söylerim : Hayırlı bir yorum olsun diye söylerim (Düş anlatılmadan önce söylenir.)

Hacı gözler gibi gözlemek : Aranan, sevilen birini beklemek.

Hakı bokunu ödememek.

Hakkını avucuna vermek : Dayak atmak

Hasan, kendi  kıçına  kendi kabak  asan : Bir  olayda  kendi kusuruyla kendini zora düşürene denir.

Hasta , çorba komaz tasta : Hastalık hastası.

Hem tefine hem kasnağına vurmak : Hem övmek, hem yermek.

Her gelen anamın hatırını sorar : Herkes  benden  yararlanmak ister.

Her sakallıyı dedesi sanmak.

Hesap hesap.. Kurban Bayramı ay şavkuna denk  gelmek: Sonucu değişmeyen olaylar için kullanılır.

Heybe elin torba emanet : Yoksul kişi.

İçinden usturalı : Sessiz can yakan.

İçine kan öğünmek.

İğne iplik olmak.

İğne üstünde oturmak.

İki biti bir okka gelmek : Şakayla karışık uyarı sözü.

İnadı inat, kıçı iki kanat : Sözü yanlış da olsa direnir.

İnceldiği yerden kopmak.

İpin ucu puştun elinde.

İt taşlamak : İşsiz gezmek.

İtler ana olmasın.

İtten aç, yılandan çıplak kalmak.

Kafadan gayrı müsellah : Deli.

Kale’nin kızı, karanlıkta kor bizi.

Kanayaklı : Kadınlar için kullanılır.

Kapıyı kırıp odun etmek : Çare bulmak.

Karabatak gibi batıp çıkmak.

Karadenizde fırtına, al pılını sırtına : Sorununu kendin çöz.

Kardeş değil,kara taş.

Karnı burnunda olmak : Doğumu yakın kadın .

Karnı çekememek : Aşırı kıskanmak.

Karnında erik kurusu olmak : Çok kıskanmak.

Karnının şişi inmek : Kıskançlığı gitsin.

Kemikleri sürme olmak : Ölümünden çok zaman geçmek.

Kendi çalıp kendi oynamak.

Kendi keklik , evi çöplük.

Kendi yok Allahı var.

Kıçı kırık tazı gibi gezmek : Çok gezmek.

Kıçında  bülbül  kafası  olmak : Çok hareketli  olup yerinde duramamak.

Kırı gibi yaptırmak : Eşek gibi yaptırmak.

Kırığına inanıp kocasından olmak.

Kimine akıtmak, kimine bakıtmak.

Kimler kazana, kimler yiye?

Kolunda altın bileziği olmak.

Koyun ömrü kadar ömrü olmak : Yaşlı, ihtiyar.

Kör memleket, has ekmek : Çok kazancı olan yer.

Kucağında oturup sakalını yolmak.

Kulağı kesik : Her şeyi denemiş uyanık kişi.

Kuyruğunu kıstırıp gitmek.

Kuyruk kaldırıp gitmek : Kızıp işi bırakıp gitmek.

Kürek emzirmek : İşçinin küreğe dayanıp çalışmadan durması.

Laf söyledi balkabağı : Duruma uymayan söz söyleyene denir.

Lafı götünden anlamak : Sözü iyi anlamamak.

Lafım laf olmazsa da karın ağrısı da  mı olmaz?

Nam olsun, kâr olmasın.

Ne arar Hacı Ahmet’te kav çakmak.

Ne ölü görmüş ağlamış, ne düğün görmüş oynamış.

Nefsini köreltmek.

Nesiyle sarmısak ezmek : İş görmeyip  boş  gezen sağlıklı kişiye denir.

Neyine gerek senin, elin üç  oğlaklı beş keçisi : Başkasının işine çok karışma.

Oba köpeği gibi oturmak.

Ocağın sönsün.

Olursa  aşımın  suyu, olmazsa  başımın suyu : Denemekte yarar var.

Osuruğuyla kavga etmek.

Oyulmadık kabağın içine girmek : çok aranıp bulunamamak.

Ödü bokuna karışmak : Çok korkmak.

Ödü sıdmak : Çok korkmak.

Ölmesin, dokuz yorgan gevsin : Beddua.

Ölüsü özsüz kor,dirisi gözsüz kor : Huysuz, yaramaz evlatlara denir.

Ömrü uzun, düğünü güzün olsun.

Ömrüm kazığa mı bağlı.

Pazar danası : Hiçbir şey almadan pazarda gezen kişi.

Pazarlık bıyıkla sakalın arasında.

Pireyi gözünden, deveyi dizinden vurmak.

Saçımı ak gördün de değirmenci mi sandın?

Sakızı boka düşürmek : Pot kırmak.

Saldım çayıra, Mevlam kayıra.

Semeriyle seksene malolmak.

Sen tilkiysen ben de kuyruğuyum.

Senin de aklın giden kadının aklından : Dikkat et, kovulursun.

Senin eşeğin kancık olsun da erkek eşek anırsın dursun.

Senin hatırın kırılacağına, Şapçıoğlunun katırı kırılsın.

Sevincik delisi : Bir olayda sevincini aşırı dışa vuran.

Sevisi akmak.

Sınamayı kurt yememiş.

Sinekten yağ çıkarmak.

Su yutkunu : Aldırmaz, duyarsız kişi.

Suyu çekilmiş değirmene dönmek.

Sütü kaçmak.

Şapı bilmez, şeker der.

Şeytana gem vurmak.

Şu  sırım  nerden ? Şu  yatan  gönden : Görünen gerçeği değiştirme.

Tabanını yarıp içine tuz doldurmak : Ceza vermek.

Tahta at : Tabut.

Tahtasız : Yarım akıllı.

Tamtakır, kuru bakır : Bomboş ev.

Tavuğum güzel olsun da yumurtlamazsa yumurtlamasın.

Tek durmak : Uslu durmak.

Tekne kazıntısı : Yaşlı kişinin son çocuğu.

Tencerede pişirip, kapağında yemek.

Tesbihli şeytan : Dindar görünüp dolap çeviren kişi.

Tilki o tilki ama boyası beni şaşırttı.

Topuna kıran girsin : Hepsi ölsün.

Tuzsuz helva : Sevimsiz insan.

Ucu dönmez tarla : Büyük tarla.

Udu olmak : Utanılacak bir davranışı olmak.

Ufak uşak bit yavşak : çoluk çocuklu kalabalık.

Üstü cicili, altı böcülü : Süslü pis kadın.

Vakti geçti, sığır boku yama : Vaktinde yapılmayan iş için söylenir.

Vara vara vardık değirmene : Bunca çalışmaktan bir kâr yok.

Varıver geliver Pazarköy altı saat : Sonuçsuz bir işle uğraşmak.

Ver Omar’a, yaz duvara : Veresiye verme.

Ver yiyeyim,ört yatayım, bekle canım çıkmasın.

Verdik kırkı gitti korku.

Yağlı kurşunlara denk gelesin : Beddua

Yaşın yetti, bıyığın bitti : Evlat kendi işini kendi görsün.

Yaz tahtaya al haftaya.

Yediği boktan başı ağrımak : Kusur işleyip zor durumda kalmak.

Yediği önünde yemediği ardında .

Yediğim soğan olsun, sardığım civan olsun.

Yemem diyenden kork.

Yemesi içmesi iyi,gelene gidene aklı ermiyor : Hastalığı bahane edip iş görmeyen.

Yeni giyer bok gibi, eski giyer yok gibi.

Yere çaksan geçer : Sağlıklı gürbüz insan.

Yıldırım vuruğu, gün yanığı : Bakımsız, çelimsiz, çirkin.

Yırtılan Deli Bekir’in yakası.

Yörük sırtından kurban kesmek.

Yükünü tutmak : Zengin olmak.

Yüreği ağzına gelmek : Çok korkmak.

Yüze yüze kuyruğuna gelmek : İşin sonuna gelmek.

Zaman zangırdar : Uzun zaman geçer.

 

 

DEYİŞLER

 

Eğirdirliler duygu ve düşüncelerini anlatmak için atasözü ile deyim arasında sözler söylerler. Bu sözlere de “Deyiş” derler.

 

    Abdalın abdal olduğu belli olmaz

    Kasnak başa geçmeyince.

 

    Adın erik, tadın erik

    Ağı mısın be mübarek.

 

    - Aşı güzel Ayşem

    - Harcı bol Paşam.

 

    Ateş tava geldi hamur kalmadı

    Akıl başa geldi ömür kalmadı.

 

    Attığı zaman

    Marmara’da kaptan

    Mısır’da sultan.

 

    Batı

    Poyrazın atı.

 

    Benden ırak ol

    Cehenneme direk ol

    Boka kürek ol

 

    Bir iştir geldi başa

    Sürüştür Mustafa paşa.

 

    Boyu kavak

    Aklı savak

 

    Çam çatlar ardıç patlar

    Asılzadedir pelit

    İçin için yanar.

 

    Dede

    Yediğini öde.

 

    Doku doku o bez

    Söyle söyle o söz.

 

    Elinde yarım hamursuz

    Ne ettiği bellem belirsiz

 

    Elinde yok bir mangır

    Bok yoluna gider tangır tungur.

 

    Elemeden yoğurur

    Ayda bir oğlan doğurur.

 

    Emmim, dayım

    Hepsinden aldım payım.

 

    Et alacaksan buttan

    Kız alacaksan soydan.

 

    Evleneceğin kız

    Uzanıvermeli dala yapışmalı

    Oturuvermeli yere yakışmalı.

 

    Gelin gelin getirin

    Geçin geçin oturun

    Burası hoca evi

    Ne yiyin ne götürün.

 

    Giden Gülsün gelen Gülsün

    Azrail ettiğini bulsun.

 

    Gidiyor geliyor işi yok

    Ediğinin başı yok.

 

    İki kemik bir nohut

    Abdi Paşanın daveti var.

 

    İnadım inat

    Kıçım iki kanat.

 

    İşini bilmeyen çavuşlar

    Döner bokunu avuçlar.

 

    Kader olmayınca başta

    Ne kuruda biter, ne yaşta.

 

    Kalenin kızı

    Karanlıkta kor bizi.

 

    Kalmadı köz

    Tükendi söz

    Kalkın gidin siz

    Yatacağız biz.

 

    Kaşla göz

    Gerisi söz.

 

    Kırağıyı kış sanır

    Bulaşığı iş sanır.

 

    Kızın adı Hasibe

    Gelen nasibe bak nasibe.

 

    Konuşacaksan mert ile konuş

    Danışacaksan arife danış.

 

    Kullar teftişte

    Görelim Mevla ne işte?

 

    Ne yer ne yedirir kokarım avrat

    Hem yer hem yedirir şekerim avrat.

 

    Oğlanın adı Memiş

    Orda kazanmış

    Orda yemiş

 

    Okumadan alim

    Gezmeden seyyah.

 

    Oyna kızım

    Düğün bizim.

 

    Samandan temel olmaz

    El oğluna emel olmaz.

 

    Sofraya buyurun misafirler

    Davranın bizimkiler.

 

    Vardım baktım Hacı Ömer

    Oturmuş kürkünü yamar

    Ben ondan yün umarım

    O benden yapağı umar.

 

    Varıver geliver

    Pazarköy altı saat.

 

    Bozluva'da bağı yok,

    Çakaldan davası yok.

 

    Ayının kırk türküsü varmış

    Kırkı da armut üstüneymiş.

 

    Ağlarsan gözün var

    Gülersen yüzün var.

 

 

DİLFİR

 

    Baklagillerden  erpik  bir  ottur. Koyun, keçi, inekler, eşekler  çok severek yerler. Boğazova’da  çok olur, bağlara gidip  gelmek için ödünç eşek aldığımızda, eşeğin  hakkı için bu ottan yoluvermemiz istenirdi.

 

 

DİL-İ DÂNÂ

 

      Eğirdirli olup İstanbul’da bir tekke şeyhi olan, Olanlar Şeyhi İbrahim Efendinin şiir kitabıdır.

 

 

DİPPOYRAZ

 

    Antik adı Diporoz diye geçer. Bu söz Eğirdir’de Dippoyraz şeklinde söylenir. Atlasta “Dedegöl” şeklindedir. Şeyh Mehmet Çelebi Sultan’ın Hızırnamesinde de İpsahoros şeklindedir. Haziran'da nadir açan bir gülden dolayı "Dedegül" de denir.

 

 

DODDİ

 

       Uygunsuz iş yapanların iş arkadaşlarına,yardakçılarına denir.

 

 

DOKUZLAR

 

       Eğirdir’in eski soylarındandır. Ama kaynaklarda adı geçen Dokuzoğuzlardan mı, Kıpçak boylarından olan Dokuzboylar’dan mı, Altay Karaorman Tatarları Dokuz soyundan mı incelenmesi gerekir.

 

 

DOLMALIBAHÇE

 

       İnekdenizi’nin yüksek batı tarafının Yazla’ya bakan sırtın düzlüklerinin olduğu   yerdir. Eskiden bahar gelince “İlabada” dan dolma yaparlar, buraya mesireye giderlermiş. Bu yerin adının bundan dolayı Dolmalıbahçe olduğu söylenir. Manzarası, seyri güzel bir yerdir. Buraya mesire olarak gidildiğini yaşlılar hatırlamıyor.

 

 

DORAKOTU

 

        Tarhana çorbasının malzemesi içine katılan kokulu bir ottur. Çorbaya özellik katar. Aslı "Dereotu"dur.

 

 

DÖKME İP

 

       Kalın ana bir ipe 30-40cm uzunluğunda daha  bir  ince  ip  bağlanıp uçlarına olta takılır. Bu sayı üç yüz, beş yüzden fazla ya da az olabilir. Oltalara yem takıldıktan sonra göle bırakılır. Belirli bir süre sonra toplanır. Yemleri yiyip oltaya takılan balıklar böylece yakalanmış olur.

 

 

DÜDÜK

 

       Martın on beşinden sonra ağaçlara  su  yürüyünce  Bağlar’a  sabah yürüyerek gider ikindin yürüyerek dönerdik. 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun bir günde on kilometreden fazla yol yürümesine bugün bile şaşarım. Ama bize orada söğüt dalından ya da ceviz ağacının dalından düdük yaparlardı. Dalın ucunu çenterek bir ağızlık yaparlar, üstüne de doksan derecelik bir çentik atarlar, dalı döndürerek kabuğunu keserler, sonra bıçağın çelik ucundan tutup sapını kabuğa vurarak ve dalı çevirerek ritimle:

  

 Leblebici lüblebici

 Ağalardan tuz getirir

 Alallardan kız getirir.

derlerdi. Sonra kabuk çıkarılır, çentik üst taraftan ağızlığa kadar uzatılır, çıkan kabuk yerine takılır, düdük yapılırdı.

 

DÜNDAR BEY MEDRESESİ

 

      Dündar Bey beyliğini kurunca ilk iş olarak 1301 yılında medreseyi yaptırmıştır. Medrese Kale’nin dış suruna dıştan bitişik olarak yapılmıştır. Kapısı Kervansaray’ın giriş kapısıdır. Selçukluların çökmesinden sonra Anadolu'da ticari faaliyet durunca kervansaraylar işlemez oldu, köhneleşti. Dündar Bey bunu değerlendirmiştir. Kervansarayın giriş kapısı taş taş sökülerek buraya taşınmıştır. Dündar Beyin kendisiyle ilgili sözleri içerdeki eyvanın alınlığı üzerindedir. Karçınzade Süleyman Şükrü 1875 lerdeki izlenimine göre yazdığı Seyehat-ı Kübra adlı eserinde Kervansaray’ı anlatırken duvarlarını “Diş ile soyulmuş hıyara benzer.” der. Bu sözlerden de anlaşılıyor ki Kervansaray bir yönetici emriyle çok önceden o hale getirilmiştir. 1333 de Eğirdir’i ziyaret eden gezgin İbni Batuta’yı bu medresede Müderris Musluhiddin misafir etmiştir.

    Çok uzun hizmet vermesine rağmen Yılanlıoğlu Şeyh Ali Ağa Medresesi açıldıktan sonra Dündar Bey Medresesinin önemi azaldığı, tedrisi zayıfladığı, harap kaldığı görülüyor. Sanırım  mali kaynaklarının zayıflaması, Şeyh  Ali Ağa  Medresesinin  vakıflarının yüksek gelirli olması böyle bir sonuç doğurmuş olabilir.

    1896 yılında F. Sarre’nin yayınladığı kitabında medreseyi iki katlı gösteren bir fotoğraf yer almaktadır. Bu fotoğrafta da medresenin harap hali görülmektedir. Sanat tarihçisi M. Sözen üst katın beşik tonozlu koğuşlar halinde olduğunu belirtir.  “Konya Sırçalı Medrese’sine çok benzerlik gösterir.” der.

    1838 tarihli Eğirdir vakıfları muhasebe defterine göre 1832 yılında büyük bir yangın sonucu medrese tamamen yanmış yeni dershaneler ve odalar yapılmıştır.

    Kayıtlarda 30 hücresi, bir dershanesi olduğu yazılıdır. 1948 lerde duvarına yaslanan evlerden güvercin tutmak için medreseye girdiğimizde eski yazılı defterlerin oraya buraya atıldığını, yığınak halinde hücrelere doldurulmuş olduğunu gördüm.

    1929–1934 yılları arasında  hapishane olarak kullanılmıştır. 1950 lere kadar da kapının sol tarafı 6-7 bölümlü çarşı helası idi. Lağım bir yorkma ile Camiardı’na kadar uzatılarak göle akması sağlanmıştı. Aktığı yerde de çocuklar balık avlardı.

    1970 lerde onarım gördükten sonra bir kültür yuvası olması gereken bu yeri Vakıflar İdaresi turistik çarşı haline getirmiştir. Şu an altta on bir dükkan vardır... Üstü eski haline getirilip çok amaçlı kullanılabilir. Zaman zaman müze, kütüphane yapılması düşünülmüşse de gerçekleşmemiştir.

    Eğirdir’in ilk yazılı kaynak eserleri bu yapıdadır. Giriş kapısı 1237, Dündar Beyin eyvan üzerindeki kitabesi 1301 tarihini taşır. Giriş kapısındaki yazının Türkçesi şöyledir;

    “Ümmetlerin ve kulların hakimi maliki hakanlar hakanı Yüce Hakan, Arap ve Arap olmayanların sultanların Sultanı, Zamanın Zülkarneyni ve çağın yoldaş padişahı ikinci İskender, Dünya sultanlarının gökten güçlendirilen Sultanı, düşmanlarına üstün, Allah birliğini tanıyan, askerleri kazanan, Hakkı inkar edenleri ve Allah’ı ortak koşanları yok eden, Allah'a ve ahirete inanmayanları, sapıklıkta direnenleri aşağılatan değersizleştiren, haricileri ve baş kaldıranları söküp atan, halkın güvendiği, Hak sayar, Allah halifesinin yardımcısı, Allah yaratıklarının koruyucusu, Rum Ermeni Şam  Diyarbakır Frenk ülkelerinin Sultanı, Selçukoğullarının tacı, müminler emirinin ortağı, Fetihler babası Kılıçaslan oğlu Mesut ve oğlu Sultan Said Kılıçaslan oğlu Keykubad’ın  oğlu Keyhüsrev 635 Hicri senesinde bu mübarek hanın onarılmasını emretti. Dünyanın doğularında ve batılarında Allah mülkünü daim eylesin.”

    İçteki eyvan kemerindeki yazının da Türkçesi şöyledir.

    “İslamın ve Müslümanların şan ve şerefi, din ve devletin talihi, ülke ulularını, askeri komutanları ve çevresini kazanmış  olan  soylu, güçlü, değerli, üstün, eşsiz, başkomutan büyük emir Hamidoğlu İlyas oğlu Dündar 701 Hicri senesinde bu mübarek medresenin onarımı ve kullanılmasını emir ve işaret buyurdu. Duyunuz. Allah yardımlarını kutlu, iktidarını kat kat eylesin. Mülkünü de daima mamur, baki kılsın.”

    Tarihçi, arkeolog Kemal Turfan’ın bildirdiğine göre Dündar Bey, Yalvaç’ta bir han yaptırmışsa da bugün tamamen yıkılıp kaybolmuştur. Kitabesi Yalvaç müzesindedir. Yine Kemal Turfan'a göre Uluborlu'daki yıpranmış, Hacı Muhittin çeşmesinde Hamidoğlu Dündar Bey'in adı geçmektedir.

 

DÜNDAR BEY  

 

    Takma adı Felükiddin’dir. Buna dayalı olarak Eğirdir’e Felekabat denilmiştir. Hamidoğullarını tarih sahnesine çıkaran beydir. İlk çırpıda beyliğin  sınırlarını genişletmiş, Antalya’ya kadar inmiş, buranın beyliğini de kardeşi Yunus’a  vermiştir. Devlet olmanın bir kurumsallaşma olduğunu anlamış, önce ordusunu geliştirmiştir. On beş bin yaya, on beş bin atlıdan oluşan bir ordu kurmuştur. Beyliğini ilan eder etmez Eğirdir’e Uluborlu’dan taşınmıştır. İlk iş olarak da 1301 yılında Dündar Bey Medresesini yaptırmıştır. Aydın, Menteşe Beyliklerini himayesi altına almış, kendini Sultan ilan etmiştir. Bu durum Anadolu'yu kontrol altında tutan İlhanlıların hoşuna gitmemiş, Başkomutan ve Vezir Emir Çoban oğlu Demirtaş’ı Hamidoğlu Beyliğini kaldırmak için Dündar Beyin üzerine göndermiştir. Gücünün yetmeyeceğini anlayan Dündar Bey  Antalya’daki kardeşi Yunus’un oğlu Mahmut Beye sığınmıştır. Demirtaş’tan korkan Mahmut Bey, amcası Dündar Beyi Demirtaş’a teslim etmiştir. Demirtaş da 1324 te Dündar Beyi öldürtmüştür. Dündar Beyin mezarının nerde olduğu kesin olarak bilinmemektir. Oğulları Hızır, İshak, Mehmet bu olaylardan canlarını kurtarmışlardır. İshak Bey yardım için Mısır Sultanı Melik Nasır’a sığınmıştır. Bu arada babası öldürülen Demirtaş da Mısır’a  sığınmış, 1327 de  öldürüldükten  sonra  İshak Bey Mısır’dan dönerek beyliğin başına geçmiştir.