ALDI BİR ELMACI !
Elmamız başkadır hemşerim
Eşi yoktur dünyada
Biri kral yıldız
Diğeri altın ağırlığınca
Kokusu özel
Tadı başka
Yoksa sunar mıydı ?
Havva Anamız Adem Babaya
Onun sayesinde çıktık cennetten
İnsan olduk
İndik dünyaya
Bayram olur Mayıs ayının başında
Duman duman
Bir çiçek açar ki elma
Beyaz değil
Bembeyaz olur Boğazova
Suyun her damlası
Hava, toprak
Gün ışığı bile
Elma kokar
Burcu burcu
Türkü türkü
Düğün eder arılar
Kuşlar bir başka uçar
Gençleşir insan
Arınır en küçük hücresine dek
Cennet iner yeryüzüne
Tanrıdan izinli
Ya da gizli
Belki de !..
Günler gelir geçer hemşerim
Bulutlar takılır Sivri Dağına
Çiçek gider
Elma gelir
Bir şenliktir başlar Boğazova'da
Yapraklar fısıldaşırken
Eğirdir Gölü’nden esen rüzgârla
Boş durmaz elmacı
Çalışır uğraşır
Akan teri kuruyuncaya
İlaçlama, gübreleme, yeşil buda
Sulama, çapalama derken
Bereket yağar ovaya
Tartılır dallar
Büyür elma
Gökyüzü bir başkadır hemşerim
Samanyolunda düğün olur her gece
Dönenir yıldızlar
Parlak kocaman
İner yeryüzüne
Başlar yaren sohbeti
Söyleşir elmayla yıldızlar
Gün doğuncaya dek
Masmavi gökyüzüne
Yaz gelir geçer
Olgunlaşır elma
Bir yüzünde yıldızlar
Bir yüzünde güneş
Bir yüzünde ayışığı
Tat katar lezzetine
Sonra Eylül ayı gelir hemşerim
Tüm Eğirdirli göçer Boğazovaya
Kelifler şenlenir
Evler açılır
Başlar bir koşuşturma
Temizlenir depolar
Sandıklar elden geçer
Hazırlık yapılır hasata
Pınar Pazarı kurulur
Yüzyıllardan beri olduğu gibi
Kışlıklar düzülür
Bulgur, buğday, nişasta
Pestil, erişte, tarhana
Erkeçler kesilir
Teker teker sızgaç, kavurma
Sonbaharın bereketi yaşanır
Üzüm, kızılcık, ayva, muşmula
Tanrı ne verdiyse toprağa
Kabul eder insanlar
Alır sofralarına
Akşamları hava soğur hemşerim
Bir sis bulutu çöker Boğazova’ya
Teneke sobalar yakılır
Biraz odun
Üç beş çıtılga
Bir sevinir ki borular
Varıp gidiverir bir alevde
Sobanın içinde ne varsa
Tüttükçe bacalar birer birer
Masal ülkesine dönüşür bağarası
Eski günlerini anar Boğazova
Küçük bir göz oda
Bir gaz lambası duvarda
Titrek sarı bir ışık
Etrafta ufacık kara gözler
Ortada bir akana
Saçına atmış bir ak tülbent
Eski masalları anlatır
Kimbilir ne zaman dinlediği
Ağzından bal damlar
Uçuşur sözler
Uçuşur hayaller
Eski cengâverler, kahramanlar
Ateş püskürür ejderhalar
Devler yol keser
Karanlığın koynunda
Bir pınar ki çağlar
Akar bu toprağın söz ırmakları
Girer etrafındaki kara gözlere
Girer uykulara
Girer düşlere
Canlanır birer birer
Ekim ayı gelende hemşerim
İşçiler gelir dört yandan
Ağaçlar insan dolar
Delikanlılar, genç kızlar
Ki tenleri elma kokar
Elleri nazik
Okşarcasına elmayı toplar
Sandığa iner
Koca bir yılın uğraşı, emeği
Dolar soğuk hava depoları
Kamyonlar çıkar ardarda
Yollara düşer
Toprağımın sayısız pazarına
İşte böyle hemşerim
Toprak elmaya yakışmış
Elma bu toprağa..