TABAKHANE

 

    Eğirdir’in bilinen en eski tabakhanesi eski yazla yolunun çıkışının altıdır. Kaynaklara göre sarı ve siyah sahtiyan yapılırdı. 1910 da buradan Köprübaşı’na taşınmıştır. 1960 dan sonra tabakhane olayı gerilemiş, 1990 dan sonra tümüyle kaldırılmıştır.

    Eskiden Hacca gidenler “Zor kazanıyorlar, paraları helaldir.” diye hac paralarını tabakhane esnafının paralarıyla değiştirirlerdi.

 

 

TAHTACILAR

 

    Orman ürünlerini işleyen, tahta yapan gezici kişilerdi. Bizim çocukluğumuzda düzen kurarlar, kadın üstte, erkek altta tahta biçerlerdi. Böcüzade Süleyman Sami Isparta Tarihi kitabında 1739 tarihli gördüğü bir fermanda  “Bunların Kıbrıs’tan geldiğini, yol kesenleri, mal çalanları olduğu için tekrar Kıbrıs’a gönderilmeleri gereğiyle Vezir Mehmet Paşa’ya emrolunduğu yazılıdır.” diye bilgi verir.

    Bir kısmı böyle olsa da Osmanlı kaynaklarında Tahtacılar  “Ağaç erleri ” diye geçer.

 

 

TAKTAKLAR

 

     Eğirdir'in eski sülalelerindendir. Irak Erbil yöresinde Taktak denilen bir yerleşim yeri vardır. Genelde gelenler geldikleri yerin adını kullanırlar. Bu sülale ile bu yöre arasında bir ilgi olabilir mi sorusu akla geliyor.

 

 

TANGİLE

 

    Sincap. Ellerimizle yakalar ceplerimize alıştırırdık. Ceplerimizde ceviz içi olduğu sürece bizleri terketmezlerdi. Boğazova’da en çok ceviz ağacı Meseyin, Mütevelli, Çaybaşı'nda olduğu için, her yaşlı ceviz ağacında yuvaları olurdu.

 

TAPTAP

 

     1914'te Eğirdir bir çekirge afetine uğramıştır. Şehirde yiyecek bulunmaz hale gelmiştir. Seferberlik de başlayınca halk beslenmede çok zorluk çekmiştir. Beslenmek için meşe kabuğu, palamut, nohut gibi şeyler dövülerek ya da el değirmeniyle ufalanmış, hamur haline getirilmiş, saçın üstünde bazlama gibi pişirilerek ekmek yerine yenmiştir. Buna da hamurunu elde zor şekillendirdikleri için "taptap" demişlerdir.

 

 

TARANLAR

 

    Eğirdir’in en eski soylarındandır. Kale mahallesinde otururlardı. Aslı Tarancı’dır. Daha aslı da “Tarımçi” dir. Uygur Türklerinden bir boydurlar. Moğollar güçlü zamanlarında Uygur ülkesini istila ettikleri zaman bir bölümünü ortaasyanın Tarım havzasına götürerek kendileri için tarım yaptırmışlardır. Bu işle uğraşan Uygurlara da “ Tarımçi ” demişlerdir. Bugün Almanyada çalışıp dönenlere “Almancı” dendiği gibi. Moğolların siyasal gücü bitince özyurduna dönenler dönmüş, fakat adları “Tarımçi” olarak kalmıştır. Eğirdir’e ilk gelenlerin yerleşim yeri Kale mahallesi olduğuna göre bu soy da ilk gelenlerden olsalar gerektir.

    Radlof’un “Sibirya’dan” adlı eserinde Tarançi’ler için “ İyi kalplilik, sadakat, çalışkanlık Tarançi karakterinin esas hatları olup bunları birçok şahısların yüzünden okumak mümkündür.” der. Okuma yazma bilmeyen bir Tarancı ozanından şiir örneği verir. Bir kıtasını örnek olarak alıyorum.

 

 Kara kaşlar oynaşır

 Saçı beline ulaşır

 Çıkma evden dışarı

 Aşıklar bıçaklaşır

Tarancılar şiirlerini daha çok mani tarzında söylerler.

 

TARHANA

 

    Dibeklerde sokuyla dövülerek buğdayın kabuğu çıkarılır, kabaca el değirmeninden geçirilir, yağlı ayranla pişirilir, biraz mayalandıktan sonra el iriliğinde yassılaştırılıp kurutulur, kış için saklanırdı. Pişince de bir yeyimlik tabağa konulur, ortası hafif çukurlaştırılarak tereyağı yerleştirilir, komşulara sunulurdu. Bir parça tarhanadan alınıp, tereyağına banılarak yenilirdi. Güzel bir ikram geleneğiydi.

 

 

TAŞKAHVE

 

    Eğirdir’in adı tarihe geçmiş bir kahvesidir. Genelde yaşlıların oturduğu bir kahve idi. Eğirdir’in Senatosu sayılırdı. Toplumda Belediyeden çok işlevi vardı. Kimsenin onurunu incitmeden yok yoksul kişilerin yanında olur, Eğirdir için gerekli kararları alırlardı. Hastalara yardımdan tutun da, okuyan çocuklara yardıma kadar aralarında konuşur, gücü yetenler yardım ederlerdi. Pek çok sosyal ve aile sorunlarının çözüldüğü yerdi. Arkadaşlık, sevgi, ilgi, yardım  hepsi vardı. Kendi iç disiplinini  kendi sağlamıştı. Bir kültür yuvasıydı. Siyasetten günlük olaylara kadar her şey konuşulur, değerlendirilir, kararlar alınırdı. Ne yazık ki değişen zaman güzellikler yaratmadan böyle güzellikleri ezip geçti. 1955lerden sonra yıkılıp yerine birşeyler yapıldı. Şimdi birçok kahvehane var. Ama hiçbiri “Taşkahve” gibi anılmıyor.

 

 

TAŞKÖPRÜ

 

    Köprü ile Bağkur evleri yolunun ortasından 20 metre kadar kuzeyde bir kemerli taşköprü vardı. Kullanılmazdı. Bataklığın içinde kalmıştı. Şimdi buralar doldurulmuş, sanayi çarşısı olmuştur.

 

 

TATAR BÖREĞİ

 

    Açılan yufka kibrit kutusunun yarı iriliğinde kareler şeklinde kesilir. Kaynar suya atılarak pişirilir. Suyu süzüldükten sonra sarmısaklı yağlı süzme yoğurt üstüne konur. En üste de az kırmızı biberle kızarmış sadeyağ dökülür, yenir.

 

 

TEKE AŞİRETİ

 

    Dündar Bey Antalya’yı alıp kardeşi Yunus’u oraya Bey yaptı. Sonra da Hamidoğlu beyliğinin o yöresini Teke aşiretinin çokluğundan Tekeli dendi. Halen Türkmenistanda bu aşiret varlığını devam ettirmektedir. Çoğunluğu dağınık olmakla beraber, bugünkü durumda güney Türkmenistan’ın “Günbed” bölgesinde yaşamaktadırlar. Seccadeleriyle ünlü olup, kadınları nadide el dokuması kumaşlar üretirler.

 

 

TEKGÖTÜ

 

    Eski Demirciler mahallinde bir yerdir. “Tekke ardı” anlamında kullanılır. Anlaşılan geçmişte orda olan bir tekke sebebiyle öyle denilmiş olsa gerek.

 

 

TEKKE KAYASI

 

    Bizim çocukluğumuzda poyraz tarafında gölün içinde önü derin bir kaya idi. Üstünde atlama kulesi vardı. Kayanın üstünde yatır olduğu, gece mumlar yandığı söylenirdi. Şimdi kayalar sahil yolu altında kaldı. Tekke Kayası Kuşkayası'nın 70 metre kadar batısındadır. Şimdi atlama kulesi olan yer Kuşkayası’dır.

 

 

TEKNE KAYASI  

 

    Kaleburnu’nun otuz metre kadar açığında idi.Yüzerek çıkar balık avlardık. Kayanın bir bölümü çukur, banyo küveti gibiydi. 1975 den sonra dolgu altında kaldı.

 

 

TELGRAF

 

    Eğirdir’de telgrafhane 1873 de açılmıştır.

 

 

TELİMETA

 

    Eğirdir gölünün kuzeydoğusunda bulunan yeri tam tespit edilemeyen bir ilkçağ yerleşim yeri.

 

 

TELLİKULAK

 

    Kalsama. Eğirdir ağzıyla sızgeç. Balıkların sudan erimiş oksijeni almalarına yarayan organı

 

 

TENGİREK

 

    İç içe geçmiş, artı işareti şeklinde, ortasından bir çubuk geçmiş alettir. Yün ve pamuğu iplik yapmakta kullanılır.

 

 

TERSİKBAŞI

 

    Eskiden ulaşım ve yük taşıtmak amacıyla eşek, at kullanılırdı. Pek çok evde ahır vardı. Bazı aileler de inek beslerdi. İnekler sabahtan Köprübaşı’na yaylıma giderler, ikindin geri dönerlerdi. Bu hayvanların tersleri her yere atılmaz, o zaman şehrin dışı sayılan Demirciler’in ilerisi Tersikbaşı’ndan atılırdı. Bağlar yolunun başladığı yerde gölden yana da Gülbaba türbesi vardı.

 

 

TEZ MURAT

 

    Tez Murat kervanbaşı katırcısıdır. Katırcıbaşı Murat bir gün kırk katırı ile Yazla’dan geçerken Şeyh Mehmet Çelebi Sultan’ın tekkede müritleriyle zikrettiklerini işitince zikr seslerine hayran olarak katırları arkadaşlarına bırakıp yanına altınları alarak, Şeyh Mehmet Sultan’ın huzuruna girmiş. “Şeyhim... Beni halkana kabul et...” diye yalvarmış. Şeyh : “Sende dünyalık var.” Demiş kabul etmemiş. Katırcıbaşı dışarı çıkmış, altınları bırakmış, yalnız  bir elmas parçasını  kavuğuna saklayarak tekrar Şeyhin huzuruna girmiş. Şeyh, “Sende dünyalık var.” demiş, yine kabul etmemiş. Katırcıbaşı tekrar dışarı çıkıp sakladığı elması başkasına vermiş, içeri girmiş. Bu kez Şeyh Katırcıbaşını halkasına kabul etmiş. Zikir bittikten sonra Şeyh Katırcıbaşının eline bir ibrik verip dışarıdaki şadırvandan su doldurup getirmesini istemiş. Katırcıbaşı dışarı çıkıp şadırvandan su doldurmaya başladığında bakmış ki su yerine altın akıyor, Şeyhin kerametini anlayıp Şeyhin müridi olmuş. Ondan sonra canla başla erenlere katılıp onlarla olmuş. Her işi hemen yaptığından “Tez Murat” denilmiş. Şeyh Murat olarak da adı geçer. Türbesi Hankah’ın kuzeyine bitişik idi. 1930 larda Hankah’la beraber o da yıkıldı.

 

 

TEZGELDİOĞLU

 

    Çay köyünde 1580 lerde yaşamış bir vatandaş. Ayvad adlı bir sipahi tarafından öldürülmüş. Kayıtlarda adı geçiyor.

 

 

TİLKİLER

 

     Teke Türkmenlerinde, Toktamış kabilesinin bir şubesi. Yusuflarda bir oymak. Eğirdir'e yakın bu adla bir yer ve soy vardır. ( A. T. Önder. - Türkiye'nin Etnik Yapısı. )

 

 

TİMUR’UN EĞİRDİR’İ ALIŞI

 

    Timur’un Eğirdir’i alışını Nizamüddin Şami Zafername adlı eserinde şöyle anlatır.

    “Uluborlu tarafına hareket edilerek emir gereği derhal Uluborlu kalesine hücum edildi. O saat zafer kazanıldı. Kaledekiler kılıçtan geçirildi, karıları, çocukları esir edildi, kale de yerle bir edildi. Sonra oradan Eğirdir ve Nis’i almak için yola çıkıldı. Evvelce alınan üç kale terazinin kefesine konsa, Eğirdir kalesi tek başına ağdırır. Bu kalenin kumandanı Şahsi Paşa adında biri idi. Timur askeri kalenin dibine geldiler. Sağ tarafta Emirzade Ebubekir, sol tarafta Emirzade Şahruh yer aldılar. Bunlardan  başka Sultan Hüseyin, Emirzade  Şahmelik Bahadır, Ali Sultan ve Emir Sevincik hep birden kaleye hücum ettiler. Hücum edenler kalede delik açmaya var kuvvetleriyle çalıştılar. Sonunda burçlar yıkıldı. Savunanlar korkularından kaçıp Ada’ya sığındılar. Timur ordusu sallar, gemiler yapıp göle koydular. Kısa bir zamanda göl yıldızlar kadar yüzen araçlarla doldu. Deryanın yüzü ateş gibi kıpkızıl oldu. Sonunda Ada’dakiler kurtuluş parasını vererek canlarını kurtardılar. Bundan sonra Akşehir’e devam edildi.

    Bir başka kaynakta da meşhur Türk tarihçisi Hoca Mehmet Sadettin Tacüttevarih adlı eserinde Timur ordusunun Eğirdir’i alışını şöyle anlatır.

    “Timur’un Hamideli’ni almak istemesinin sebebi, burada büyük bir göl vardı. Çevresi bağ ve bostanlarla doluydu. Gölün kenarında bayındır, meşhur bir Eğirdir şehri vardır ki, tarih kitaplarında Felekabad adıyla anılır. Yüksek bir dağ eteğinde kurulmuştur. Bu dağın tepesine atlı değil, yaya bile çıkamaz. Yüksekte uçan kuştan başka bir canlı mahluk bu dağın tepesine gidemez. Dağın iki tarafı göle duvar gibi o şekilde inmiştir ki geçit yeri çok dardır. Bu dar yerlere kapı yapılmış, şehre giriş çıkışlar güven altına alınmıştır. Her biri Kevser şarabı gibi, şeker kamışı lezzetinde suları olan dereler vardır. Hepsi göle akarlar, yalnız bir yerden dışarı çıkarlar. Gölün ortasında iki ada vardır ki küçüğüne Gülistan, kalesi olan büyüğüne Nis derler. Timur’un geleceğini duyan halk korkup malını mülkünü, çoluğunu çocuğunu, parasını pulunu, giyeceğini bu kaleye taşıdı. Bunlar Timur’un kulağına gidince İzmir kalesini Frenkten aldıktan sonra Eğirdir’e yöneldi. 12 Mart 1403 Pazar günü Eğirdir gölünün kenarına geldi. Timur’un karınca gibi askerlerinden bazı emirler, o sağlam hisarın dağa bitişik tarafından saldırdılar. Geri kalan askerler de etrafı sarıp şehri yaktılar. Kale halkı gemilerle Nis kalesine kaçtılar. Timur bunun üzerine kereste getirtip bunlardan derilerle kaplı kayık yapıp Nis kalesini muhasara etti. Kalenin koruyucuları arasında bulunan Şeyh Baba Sureti kaleden çıkıp halkı için ricada bulundu. Kale muhafızı da bağlılığını bildirip kaleyi teslim etti. Timur da oradan ayrılarak Akşehir’e yöneldi. Şehire bir konak kalmıştı ki Yıldırım Bayazıt Han’ın ölüm haberi geldi.”

    Burada Ada’yı çevreleyen sağlam bir kaleden bahsediliyor. Bugün böyle bir kale kalıntısı görülmemektedir. Sanırım Kale mahallesiyle ada karıştırılmış olsa gerek.

 

 

TİOULOS

 

    Prostanna’nın Roma egemenliği çağında imparator II.Filippos’un onuruna bastığı paraların arka yüzünde Tioulos çayını simgeleyen tanrının kabartması ve ayrıca “Tioul” biçiminde kısaltılmış olarak adı vardır. Büyük olasılıkla bu bizim eski Irmak’tır. Şimdi adı “Kanal” olmuştur.

 

 

TORAMAN VURMAK

 

    Göle ağ serdikten sonra balıkları tedirgin edip ağa takılmaları için suya, kayığa vurularak yapılan gürültüdür. Su yüzüne musluk pompası biçiminde bir çeşit alet de vurulurdu ki onun da adına Toraman denirdi.

 

 

TORKİ

 

    Ceviz, badem başaklarını toplamak için dal uçlarında kalanları yere düşürmek amacıyla ağaca atılan kısa sopa. Bağa göçüldükten sonra çay boyunda böyle ceviz, badem toplamak biz çocukların en büyük eğlencesiydi.

 

 

TORLAK KEMAL

 

    Osmanlı Padişahı Mehmet Çelebi Sultan Han zamanında insanların eşitliği üzerine bir düzen kurmak isteyen Simmavnalı Şeyh Bedrettin’in çevresinden olup Osmanlı askeriyle savaşan Torlak Kemal’in Eğirdirli olduğunu Eski Adliye vekillerinden Mahmut Esat Bozkurt, üniversitede İnkılap tarihi dersleri verirken söylemiştir. Bu bilgiyi öğretmen Etem Kartal ögrencisi Profesör Doktor Hilmi Akın’dan duyup bize nakletmiştir.

    Torlak Kemal’in bir yahudi dönmesi olduğu iddiası da vardır.

 

 

TOTA

 

    Geçmişte şifa kaynağı olarak düşünülür, içmelere gidilirdi. Suyu tuzlu, hafif sarıdır. İçinde klor ve amonyak vardır. En yaşlı ve gür ormanlar burada idi. Anamas dağlarının güney yönündedir. Tuz gölünün antik adı “Tata”dır. Buraya Tota denilmesi de suyunun tuzlu olmasındandır. Aynı yöreye “Çorakpınar” da denilir.

   

 

TÖNGÜŞLÜ

 

    Anamaslarda yeri olan bir yörük aşiretinin adıdır. Kazak destanlarında  da “Töngüs” adı geçer. Kahraman bir kişidir.

 

 

TURAN YAZGAN (Prof.Dr.)

 

    1938 yılında Eğirdir’de doğdu. 1959 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun oldu. Bir  süre İmar ve İskan Bakanlığında çalıştı. Almanya ve Amerika’da araştırmalar yaptı. 1971 yılında doçent, 1979 yılında profesör oldu. 1977 yılında Güneydoğu Anadolu Bölgesi Genel Koordinatörü olarak göreve getirildi. Araştırmalarını 7 ciltlik  “Güneydoğu Anadolu Gelişme Planı” nı hazırlayarak Başbakanlık Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığına sundu.

    Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın kurucusu ve başkanıdır. 

 

 

TUZDEDE

 

    Medresenin güneybatısında imiş. Şeyhülislam Berdai Sultan camiye gelirken kimseye selam vermez yalnız Tuzdede’ye verirmiş . “Neden  başkalarına  selam vermiyorsun ?” diye  soranlara : “Ben bir onu insan görüyorum. Diğerleri kedi köpektir.” dermiş.

 

 

TÜLÜ TOMBAK

 

    Büyüklerin küçük çocukları severken söyledikleri sözlerdendir. Tülüğ, Divanü-Lugat-it-Türk’de şeftali olarak geçer.

 

 

TÜRKÜLER

 

    Çocukluğumda düğünlerde, gezeklerde, içki alemlerinde, çevremde duyduğum türküler şunlardır. Konu başlıbaşına bir kitap konusu olduğu için sadece birinci mısralarını yazıp geçeceğim.

 

      Karyolada kol bastı

      Üç top basma kestirir

      Küçüğü de büyüğünü bastırır

            Gül dalına bülbül konmuş, çeker ahüzarini

 

    1940 larda Rahmetli Muzaffer Sarısözen Eğirdir’e uğramış, o zamanın tefçisi Nazife Hanım ona Eğirdir türkülerini okumuştur.

    Bir de tamamıyla Eğirdir’e özel  “GAKGİLİ ” oyun havası vardır. Her bağ göçünde bir türkü yakılır, bağdan ininceye kadar o türkü söylenirdi. 

 

TYMBRİADA  

 

    Aksu, Akçasar köyü Asar tepesindedir. M.Ö.II.yüzyılda kurulmuştur. Şehirde bina temelleri kalmıştır. Kutsal yeri Zindan Mağarası çevresidir. Burada Nehir Tanrısı Euyremedon  için bir açıkhava tapınağı yapılmıştır. Çayın üzerinde Roma devri tek kemerli bir köprü vardır. Kilit taşında Euyremedon’un kabartma başı vardır. 1960 lara kadar sağlam olan bu kabartma şimdilerde önemli bir hasara uğramıştır. Burada bulunan Euyremedon Tanrısının mermer heykeli Isparta müzesindedir.

    Tymbriada, kekiklik anlamı taşır.

 

 

TYNADA (Gynada)

    

    Aksu Terziler köyü yakınındadır. Tapınak ve bina temelleri vardır. Hellenistik dönem şehirlerinden olabileceği yapı elemanlarından  yorumlanmaktadır. Friedrich Sarre 1895 de buraya da uğramıştır. Burda gördüğü kale ve tapınak harabelerinden bahseder.

 

 

TYNANDOS

 

    Senirkent’in 5 km. doğusunda Yassıviran köyü yakınında Mandas kırı’nda antik bir yerleşim yeri. Kalıntıları vardır.