ŞAHISLAR

 

Hamit Bey

Vezirbaba

İlyas Bey

Dündar Bey

Yunus Bey

İshak Bey

Hızır Bey

Mehmet Bey

Müderris Musluhiddin

Mevlevi Seyfullah

Mahmut Bey

Demirtaş

Vezir Ali

Sultan Nasır

Vezir

İbni Batuta

Hüsamettin İlyas Bey

İsa Dedukî

Alaaddin Bey

Süleyman Paşa

Hüseyin Bey

Mustafa Bey 

Sinan Ağa

Zor Çavuş

Ağaç Delisi

Nöbetçi

I. Teşrifatçı

I. Haberci

İki Cellat

2. Haberci

2. Teşrifatçı

 

 

                                                                       PERDE - I

Hamit Bey yüksek bir divana oturmuş, İlyas, Dündar,  Yunus, Vezirbaba ayaktadırlar. Hamit Bey çok yaşlıdır.   İlyas Bey elli yaşlarındadır. Dündar da otuz yaşlarında kararlı, atak bir delikanlıdır. Yunus yirmi beş yaşlarındadır.

HAMİT BEY - Oğlum İlyas... Vezirim... Soygülüm torunum Dündar,  Yunus... Sizleri gece yarısı neden çağırdığımı merak etmişsinizdir... Ben çok yaşlandım. Yarına çıkacağımı Allah bilir. Aklıma geldi,  hemen konuşmak istedim.  Sizlere sözlerim var.  Ola ki son sözlerimdir bunlar.

VEZİRBABA - Ağzınızdan yel  alsın sultanım... Allah sizi,  bizlere bağışlasın.  Yapacağınız daha çok şeyler var.

HAMİT BEY - Beni ölmez,  yitmez mi sanıyorsun vezirim?.. Her şeyin bir sonu vardır bu dünyada... Sultan Süleyman'a kalmayan dünya bana mı kalacak?.. Bu kadar Ömür bana yeter. Allah çok şey gösterdi bana. Ben yapacağımı yaptım. O insafsız Moğolların yüzünden yerimizden, yurdumuzdan olduk. Buraları da vatan yapmak için çok kan döktük, çok can verdik. Çok yer dayamaz yiğitleri toprağa gömdük... Yurtları cennet olsun,  Selçuklu sultanlarının çok desteğini gördük.  Ömrümüz at üstünde kâfire kılıç sallamakla geçti.

VEZİRBABA - Sizin ne yaman bir silahşor olduğunuzu onlar bile takdir ettiler devletlim.  Sultanlar,  şehzadeler silahşörlüğü sizden öğrendiler. Anadolu'da, Suriye'de, Mısır'da adınız vardır.

HAMİT BEY - Türkmen beyi olmak kolay mı vezirim?.. Bunca oymakları hem korumak, hem uç beyi olmak kolay mı? Yüz binlerce insanın burnunu kanatmamak, Aydın,   İzmir'e kadar kâfirlerle vuruşmak kolay mı ? Amma Allah yardımcı oldu,  yüzümüzün akıyla başardık.

VEZİRBABA - Sonunda beylik kurmayı da başardınız sultanım. Bundan sonra buralar sizin adınızla, Hamideli adıyla anılacak... Ne mutlu size?..

HAMİT BEY - Beylik kurmak hiç aklımdan geçmedi değerli vezirim... Ulu Selçuklu devletinin uç beyi olarak ölmek bana daha gurur verirdi. Fakat Moğollar ulu Selçuklu devletini yediler bitirdiler. Devletli Selçuklu Sultanları,   İlhanlı valilerinin elinde oyuncak oldular.  Yarına,  kılıç kanla fethedilen bu topraklardan yeni yeni filizler çıksın  diye Selçuklu Sultanı Gıyasettin Mesut bizim gibi beylerin çoğuna davul ve sancak gönderdi. Bu Moğollar, bu topraklarda kaldığı sürece  işimiz zor.  Bu sel  de gelir geçer, birçoğumuzu götürür ama, sonuçta biz bu toprakların adamı olarak kalırız.

VEZİRBABA - Karamanoğullarını da yabana atmayalım.  Onların hırsından da korkulur.

HAMİT BEY - Doğru dersin vezirim. Karamanoğlu Mehmet Bey çok hırslı bir adamdır. Devlet kurup sultan olmak sevdasındadır.  Selçuklu sultanının tahtında bile gözü vardır.. Moğollar gelir geçer amma, onlar bizim kalıcı düşmanımızdır. Karamanoğulları millet hatırı da gütmezler.  Karamanoğlu Mehmet Beyle çok savaşlarda bulundum. Hatta silahşörlüğü ona ben öğrettim. Bize beyliği Karamanoğlu ben verdim iddiasındadır. Ben Mısır'da,   Şam'da ad kazanmış bir beyin oğluyum. Yedi bin yiğit ile Sivas'a geldim. Ertena Beye de silahşörlük ilmini ben öğrettim. Bana uç beyliğini Selçuklu sultanı verdi. Beni iyi dinliyor musun torunum Dündar ?

DÜNDAR - Dinliyorum atababam...

HAMİT BEY - İlerde de ilk düşmanın Moğollar olacaktır. Onlar aradan çekilince, Karamanoğullarına dikkat et.

DÜNDAR - Buyruğunuzu anladım atababam.

HAMİT BEY - Bey oğlum İlyas...

İLYAS BEY - Buyur sultan atam...

HAMİT BEY - Şimdi bey sensin... Senden sonra oğlun Dündar, Bey olsun... Dileğim,  beyliği uzatmadan ona ver. Dündar,  tam bey olacak bir yiğittir. Cesareti var, aklı var,   silahşörlüğü var. Ben isterim ki yakışan Bey olsun,  kavga olmasın... Gördünüz... Ulu Selçuklu devleti taht kavgalarıyla battı.

İLYAS BEY - Sözün doğrudur sultan atam. Yakışan Bey olsun. Böylesi hepimiz için hayırlı olur. Oğlum Dündar hangi gün Bey olmak istedi, o gün Bey'dir.

HAMİT BEY - Hazır mısın Dündar?

DÜNDAR - Ben her zaman hazırım atababam... Bey babam ne zaman uygun gördü, ben o zaman varım.

HAMİT BEY - Sözlerime sen ne dersin Torunum Yunus ?

YUNUS - Ben her zaman kardeşim Dündar'ın yanındayım atababam.

HAMİT BEY - Ne mutlu sana Bey oğlum İlyas... Çok akıllı,  yiğit oğulların var.

İLYAS BEY  (Gülerek) Atababalarına çekmişler sultan babam.

HAMİT BEY - Allah sana da uzun ömürler versin Bey oğlum İlyas ...Senden de, oğullarından da hoşnudum. Gözüm arkada kalmayacak... Çektiğim zorlukların, verdiğim emeklerin sahibi olacağınızı biliyorum. Huzurluyum.

VEZİRBABA (Önde, ışık üzerindedir.)  Az yaşa, çok yaşa, akıbet gelir başa... Kim bâki kaldı ki bu dünyada?.. Hamit Bey de sonunda kavuştu Hakka... Amma, öyle yiğitler koydu ki arkada,  şimdi söz geçiriyor dosta,   düşmana... İlyas Bey yine  tahtında.   Unutmadı babasının dediklerini. Bu ata,  akıllı ata.

        (Işıklar yüksek divan üzerinde yoğunlaşır.  Divanda İlyas Bey oturmaktadır. Vezirbaba yanındadır. Dündar, Yunus,   İlyas Beyin karşısındadır.)

İLYAS BEY - Benim akıllı vezirim.... Cennet durağı olsun,  şimdiye kadar hem atam Hamit Beye yol gösterdin,  hem bana yol gösterdin. Bundan sonra da oğlum Dündar'a yol göstereceksin.

VEZİRBABA - Siz nasıl buyurursanız devletli sultanım.

İLYAS BEY - Yiğit  oğlum Dündar... Beyler, sultanlar bilim sahibi akılı insanlara danışmazlarsa, gideceği yolu sapıtırlar.  Senin Bey olma günün geldi. Hamit atamın buyruğunu bugün yerine getireceğim. Yiğit oğlum Dündar... Atababan Hamit Sultanın sözünden sonra seni daha yakından izledim.  Cennet durağı olsun, Sultan babamın sözünün doğruluğunu gördüm. Yaptığın savaşları hep kazandın. Askerlerin gözüne girmesini bildin. Halkın gönlüne girmesini bildin. Herkesi içten fethettin. Benden daha ileri gittin. Bir ata da evladını böyle görmek ister. Hamitoğlu beyliğini sana bırakıyorum.. Hamit Sultan atamın ruhu şadolsun...

DÜNDAR BEY - Sultan atam... Senin gibi bir babam olduğu için inanıyorum ki, ben Allahın en sevgili kuluyum... Atalarımın öğütlerine uyup Hamidoğulları Beyliğini cihana ün salacak hale getireceğim.

İLYAS BEY - Kardeşin Dündar'ın, beyliğin başına geçmesine sen ne dersin yiğit oğlum Yunus?..

YUNUS BEY - Ben, diyeceğimi daha  önce dedim Bey  atam... Kendim Bey olsaydım,  bu kadar sevinmezdim. Ak günde,  kara günde kardeşim Dündar Beyin yanındayım. Ben bilirim ki benden önce Beyliğe o yakışır. Allah  onu benden üstün yaratmışsa Allahıma şükrederim ki,  bana böyle bir kardeş vermiş... Selçuklu sultanları kardeş  kavgasına düştüler de ne oldu? Atalarının fethettikleri bu güzel toprakları Moğollara bırakmak zorunda kaldılar, sonunda yok  oldular. Ben öyle bir hataya asla düşmem. Kardeşim Dündar Beyin eliyim, koluyum, sonuna kadar arkasındayım. Öl dediği yerde varım. Birlikten barışın, barıştan kuvvet doğduğunu bilirim.

DÜNDAR (Yunus'u candan kucaklar.) Kardeşim benim... Her nekadar Bey ben olsam da, bu beylik benim kadar da senin büyük gönüllü kardeşim... Biz şimdi herkesten daha güçlüyüz... Göreceksin... Akdenize kadar geçecek hükmümüz.

İLYAS BEY (Divandan iner, iki oğlunu kucaklar, alınlarından öper.) Oğullarım benim... Yüce Tanrı bahtınızı her zaman açık etsin. Beni dünyanın en mutlu atası  ettiniz. Şu anda ölsem de gam yemem... Siz ikiniz de gerçek birer beysiniz... Sizleri kenetlenmiş gördüm, mutluyum. Bir ataya evlatlarından bundan büyük ödül  olmaz... (Gözleri yaşarır. Yine divana oturur. Çaktırmadan sevinç gözyaşlarını silmeye çalışır.)

DÜNDAR BEY - Bey atam... Bey  olmadan  önce bazı  düşüncelerim var... Onları size söylemek,  düşüncelerinizi almak istiyorum.

İLYAS BEY -  Söyle Bey  oğlum Dündar...

DÜNDAR - Beyliğin merkezini Uluborlu'dan, Eğirdir'e taşımak istiyorum.Ne dersiniz?

İLYAS BEY - Bu kolay olmaz sanırım Bey oğlum Dündar.    Buraya bunca kurulmuş  düzenimiz,  bunca alışmışlığımız var... Yine de neden Eğirdir'e taşınmak istiyorsun bilmek isterim.

DÜNDAR BEY- Eğirdir, daha da büyüteceğimiz beyliğin merkezi durumunda Sultan babam. Ordan,  her yere daha yakınız.   Uluborlu, benim yapacağım işlere sapa geliyor. Antalya'ya,  Akdenize kadar açılmak istiyorum. Hem Eğirdir'in kalesi daha muazzam... Bir iç kalesi var ki gölün içine uzanmış,   savunması çok kolay... İç kalenin önünde gölden göle bir sur var ki, onu değme düşman aşamaz. Hatta Selçuk sultanları zamanında bu sura öyle büyük bir cami yaslanmış ki adına Faruk-ul Azam camisi derler.  Ondan sonra "Eskihisar" dedikleri bir sur da şehri boydan boya kesiyor. Demirkapı'dan başka yerden içeri girmek nerdeyse imkânsız. Onun da önünde sarp dağa yaslanmış bir de Kapılar suru var ki, o surdan içeri girmek daha bir zor. Eğirdir’i az bir kuvvetle korumak çok kolay. Bu kalelerin yanında Uluborlu kalesi çok yalın kalır.

VEZİRBABA - Devletli sultanım... Selçuklu sultanları Eğirdir'e  çok emek verdiler. Bu kaleleri yeniden onardıkları gibi bir de muhkem bir kervansaray yaptılar. Sultanlar, çoğu zaman Beyşehir gölü kıyısındaki Kubadabad sarayından Eğirdir'e yazlarını geçirmeye gelirlerdi.  Güzel,  vasfı dillere sığmaz, lâtif bir yerdir Eğirdir. Bilirsiniz su içinde, gemi gibidir. Havası güzeldir, güneşi çoktur.. Selçukluların son döneminde biraz ihmal edilmişse de bir el atılırsa,  mamur bir şehir olur Eğirdir. Misal olsa doğrudur. Cennete benzer...

İLYAS BEY - Demek sen de taraftarsın vezirim... Herhalde Eğirdirli olduğun için... Kardeşinin teklifine sen ne dersin Yunus?

YUNUS BEY - Ağabeyimin aklı benden keskindir Bey  atam... O ne derse, ben ordayım.

İLYAS BEY - Madem öyle düşündünüz, öyle olsun.

DÜNDAR BEY- Eğirdir’e saraylar yaptıracağım tez zamanda,  kale meydanına... İlim, irfan yuvaları yaptıracağım,  halkıma daha güzel evler yaptıracağım... Eğirdir... Eğirdir... Güzel,  aydınlık şehir...  Aylı,   güneşli şehir.

VEZİRBABA - ( Dikkat çekecek derecede gülümser.)

İLYAS BEY - Niçin güldün vezirim? Bu bey olacak delikanlının coşkunluğuna, ataklığına mı güldün?

VEZİRBABA - Hayır sultanım... Başka bir şey geldi de aklıma ona güldüm.

İLYAS BEY - Neye güldün?

VEZİRBABA - Huzurunuzda söylemeye değmez sultanım.

İLYAS BEY - Sen güldün, bir de biz gülelim.

VEZİRBABA - Bilirsin sultanım, Uluborlu'da güneş nerdeyse öğlene yakın görülür.  Ulu Gelincik dağı güneşi engeller.

İLYAS BEY - Bunun gülünecek nesi var ?

VEZİRBABA - Burda çocuklar sabah kalktığı zaman ekmek istediğinde analar, "Güneş  doğsun da öyle ekmek vereyim," derler.  Çocuklar acıktıkça da "Doğ güneşim doğ,  anam ekmek verecek..." diye güneşe yalvarırlar. Bey Dündar da Eğirdir için "Aylı,  güneşli memleket..." deyince,  aklıma bu geldi.

İLYAS BEY - Demek öyle...

VEZİRBABA - Bir başka hikâye de geldi aklıma sultanım.

İLYAS BEY - Anlat bakalım.

VEZİRBABA - Evvel vakitte de güneşin geç görünmesine Uluborlulular çok şikâyet etmişler.  Uluborluların bu derdini duyan açıkgöz aç bir abdal buranın ileri gelenlerine: "Beni kırk gün istediğim gibi besleyin,  güçleneyim. Bu Gelincik dağını alır, öbür tarafa koyuveririm. O zaman şehriniz  erken güneş  görür."  demiş. Abdalın bu teklifi Uluborluların hoşuna gitmiş.  Bal, börek, baklava, et, kıyma kavurmayla kırk gün beslemişler, bir dediğini iki etmemişler. Kırk günün sonunda abdala:   “Hadi bakalım.” demişler. "Al,  Gelincik dağını Öbür tarafa koyuver." Abdal görmüş ki Uluborlulular iyi besliyor, "Alır koyarım amma, şüpheliyim. Beni kırk gün daha beslerseniz bu işi daha kolay yaparım." demiş.. Uluborlulular abdalı aynı minval üzre kırk gün daha beslemişler. Kaz deyince kaz, kız deyince kız gelmiş. Sonra, “Hadi bakalım.” Demişler, “Yürü... Semirdin... Al şu Gelincik dağını, öbür tarafa koyuver.” Abdal da "Olur..." demiş.  Sırtını dağa vermiş.  Bir urganın ucunu tutmuş,   "Urganı dağın arkasından dolandırın,   Öbür ucunu bana getirin." demiş.  Şehir halkı ne kadar urgan varsa bağlamış,  dağı dolandırmış  öbür ucunu abdalın eline vermişler.  O da dağı yüklenir gibi yapmış,   "Sırtıma kaldırıverin de, ben de dağı öbür tarafa koyuvereyim" deyince Uluborlulular,   "Akıl var, izan var. Biz koca dağı nasıl kaldıralım.." demişler. Bunun üzerine seksen gün beslenen abdal da,   "Siz bir şehir halkı dağı sırtıma kaldıramıyorsunuz ki, ben öbür tarafa koyayım..." demiş, işin içinden sıyrılmış.   Şimdi buna benzer bir durum olduğu zaman,   "Uluborluluların abdal beslediği gibi..." derler, meselleme getirirler devletlim.

İLYAS BEY - Anlaşıldı vezirim. Bey oğlum Dündar güneşi doğarken görmek istiyor. Ben de ona katılıyorum. Bundan sonra Bey oğlumun adı Feleküddin Dündar olsun... Eğirdir'in adı da,  Felekabad olsun... Ben beyliğimi şu andan itibaren herkesin tasdikiyle oğlum Feleküddin Dündar'a bırakıyorum. Davullar çalınsın, zurnalar ötsün.. Yarından tezi yok, beylik töreni yapılsın... Oğlum Dündar... Beyliğin kutlu olsun...

VEZİRBABA (Önde, ışık altındadır.)  Sultan, sultan oldu mu,  vatan,  vatan olur. İlyas Bey oğlu Feleküddin Dündar öyle bir hızla başladı ki işe, önce kale meydanında bir saray yaptırdı bir baştan bir başa. Tez emir verdi kumandanlarına, tüccarlarına, zenginlerine. Hepsi köşkler, yeni evler yaptırdılar bir uçtan bir uca.. Yeniden elden geçirildi kale kapıları, surlar, çarşılar, sokaklar. Kalaylı kazana döndü Eğirdir. Hemen Beylik halkı Uluborlu'dan Eğirdir'e taşındılar. (Sahne aydınlanır.)

(Yüksek divanda Dündar Bey oturmaktadır. Sağında Vezirbaba, solunda Yunus Bey vardır.)

DÜNDAR BEY - Daha hızlı iş  istiyorum Vezirbaba... Her şeyin başı madem ilimdir. Bu medrese tez günde bitmelidir.

VEZİRBABA - Usta bulmakta güçlük çekiyoruz devletlim. İç bozukluklardan uzun zamandır eser yapılmadığı için marifetli ustalar kalmadı.  Yerine de yeni ustalar yetişmedi.  Sanat ehli kişilerin çoğunu da Moğollar alıp götürdüler.

DÜNDAR BEY - Öyleyse Alaaddin Keykubat Sultanın yaptırdığı Kervansarayın kapısını taş taş söktürüp Medresenin kapısını yapın. Diğer kesme taşlarını da gereken yerde kullanın.

VEZİRBABA - Devletlim... O muazzam atalar eserine dokunmasak olmaz mı?

DÜNDAR BEY - Haklısın Vezirbaba... Amma yanlışın var... Moğollar haraç ala ala koskoca Selçuklu devletini bitirdiler.Ticaretini zenginliğini yok edip, kervansaraylarını eşek ahırı ettiler. Yıllar var ki buralara kervan uğramaz. Gelendost Dadıl Ertokuş kervansarayı da,  Eğirdir'deki Alaaddin Keykubat kervansarayı da bakımsızlıktan harabeye döndü. Ne dersin Vezirbaba? Orda kalıp yok olsun gitsin mi ? Şehrin ortasına, caminin tam karşısına taşıyıp medrese kapısı olarak o şahane eser, dünya durdukça dursun mu ?

VEZİRBABA - Sizin sözünüz daha doğru sultanım,  öyle olsun. Yanına da sizin kitabenizi yazdırırız.

DÜNDAR BEY - Yanlış düşünüyorsun Vezirbaba... Ben Alaaddin Keykubat'la yarışamam. Atalarım her zaman, benden uludur. Benim kitabemi de iç eyvanın üstüne yazdırırsınız. En kısa zamanda nerden bulursanız en değerli ilim adamlarını bulun, onlara ev yer verin, ilmi halka dağıtın. Bu medrese öyle bir medrese olsun ki,  adı Konya'dakileri geçsin.

VEZİRBABA- Buyurduğunuz gibi yaparız sultanım.

DÜNDAR BEY - Gözümün ışığı kardeşim Yunus Bey... Asker işleri istediğimiz gibi gidiyor mu ? Biliyorsun, birçok tasarılarımız var. Bunları gerçekleştirmek için güçlü bir ordumuz olması gerek.

YUNUS BEY - Özüm kardeşim Dündar Bey... Bu konuda ardınız çekmesin.. Bütün oymaklardan,  gönüllülerden toplanmış  on beş bin atlı, on beş bin yaya askerimiz var. Bir kısmı Boğazova'da... Bir kısmı Mahmatlar'da... Bir kısmı Barla’da... Bir kısmı da Isparta ovasında emirlerinizi bekliyorlar. Okçularımız,  gürzcülerimiz, kılıç çalanlarımızın her biri bir serdengeçti, tam bir Türkmen eridir. Bütün kalelerimiz de cümle halkla onarımdan geçmiştir.

DÜNDAR BEY- Sağol gözümün ışığı kardeşim Yunus Bey... Sen bir işin içinde olduğun sürece gözüm arkada kalmaz... Vezirbaba... Emrettiğim gibi komutanlar, zadegânlar,  zenginler Eğirdir ve çevresine ev,  konak yaptırıyorlar mı?

VEZİRBABA - Herkes gayrette devletlim. Cebinde akçesi olan herkes ev, konak yaptırıyor. Bayındır bir şehir oluyor Eğirdir. Kale dışlarına taştı, Yazla'ya, Boğazova'ya evler yapılıyor.  İskânımız nerdeyse on bin haneyi aştı.  İhtimal daha da aşacaktır.

DÜNDAR BEY- Aman bağlara, bahçelere zarar gelmesin... Bunca insana rızk gerek... Ormanlardan, korulardan benden izinsiz kimse bir dal kesmesin. Yazla'daki katran ağaçlarına da sakın ola kimse dokunmaya... Kim dokunursa elleri kırıla... Oğlum dahi olsa.

VEZİRBABA - Emriniz, aynen yerine  getiriliyor sultanım.

DÜNDAR BEY - Akıllı Vezirbabam... Eğirdir on bin haneyi geçti,  dedin. Bunca halkın temizlenmesi için tez bir hamam yapılsın... Halkım Faruk-ül Azam camisinde ibadetini yapsın, medresede bilimini alsın, hamamda temizlensin... Böylece dinimizin bütün emirlerini yerine getirsin.

VEZİRBABA (Önde, ışık altındadır.) Bir yel oldu esti Dündar Sultan... Durmadı, oturmadı kardeşi Yunus Beyle beraber. Himayesi altına aldı nice beyleri... Müstahkem kale edindi on beşten fazla. Düşü gerçek oldu.  O güzel Antalya'yı da kattı beyliğine. Gözünün nuru kardeşi Yunus'u gönlüyle Bey yaptı Antalya eline... Beyliği Devlet oldu nerdeyse... Dört bir yana dağıldı Dündar Sultanın adı, şanla,  şerefle... Yeniden güçlenince Anadolu halkı, sindirmek istedi Moğol hükümdarı. Saldı Veziri Emir Çoban’ı Anadolu üzerine,  yer dayamaz asker ile.

(Sahne aydınlanır. Yüksek divanda Dündar Bey oturmaktadır.  Yanında Vezirbaba, oğulları Hızır, İshak,  Mehmet vardır.)

DÜNDAR BEY - Sen ne düşünüyorsun Vezirbaba ?

VEZİRBABA - Sultanım... Biliyorsunuz Moğollar Erzincan'a kadar geldiler. Karanbük kışlağına kondular.  Öğrendim ki,  Eşrefoğulları, Germiyanoğulları, daha nice Anadolu beyleri itaatli görünerek Moğol belasını defetmek için Karanbük'e gideceklermiş. Bizim de onlara katılmamız gerek mi, değil mi diye düşünürüm.

DÜNDAR BEY - Katılmazsak ne olur?

VEZİRBABA- Yalnız kalırız sultanım. Diğerleri de onlardan yana olunca, sonra Moğollar bizi onlara peşkeş çekerler. Hem bu kadar büyük gücün karşısında duramayız.

DÜNDAR BEY- Bu durum istemesek de katılmak zorundayız demek.

VEZİRBABA -  Öyle sultanım.   Zaten Karamanoğullarının bizim topraklarımızda gözü var. Onlara da fırsat vermemiş  oluruz.

DÜNDAR BEY - Haklısın... Bu fırtına geçinceye kadar yumuşak davranacağız.  Yoksa dallarımız kırılır diyorsunuz.

VEZİRBABA - Öyle sultanım. Üzerimize şimşek çekersek mamur şehirlerimiz viran olur.  Er geç Anadoludan çekilir gider Moğollar. Merkezden bu kadar uzak yerleri ellerinde tutmaları kolay değil... Sizi biliyorum sultanım. Kolay baş  eğecek kişi değilsiniz... Fırtınalarda ulu ağaçlar bile eğilirler. Geçip gidince dimdik ayakta dururlar.  Şimdi zaman, o zaman...

DÜNDAR BEY- Sen atam gününden kalan değerli, akıllı bir vezirsin. Düşüncelerin benim için çok önemlidir. Şimdi söyle bakalım ne yapmamız gerek?

VEZİRBABA - Ben en güzel, çapkın Hamit atlarından hazırladım. Ayrıca altın yaldızlı eğer takımları,  gerdanlıklar, ipekli Şam kumaşlarından da hazırladım. Giderken onları götürürsünüz.

DÜNDAR BEY- Bu dediklerini öbür beyler de götürür. Ben öyle bir şey götürmeliyim ki, farklı olsun.

VEZİRBABA -  Siz ne düşünüyorsunuz  sultanım ?

DÜNDAR BEY - Ben İlhanlı Hükümdarı Olcayto adına Eğirdir'de bir gümüş para bastırıp onu götürmek istiyorum. Bu tavır onları daha çok memnun eder, hem de oyalar.  Sonra bildiğimizi okuruz. Aydın, Menteşe beyliklerini de himayemize alırız. Dahası sultanlığımızı bile  ilan ederiz.

VEZİRBABA -  İsabetli düşünüyorsunuz sultanım.   En doğru karar şimdilik uysal görünmektir. Emir Çoban geri dönünce yine bildiğimizi okuruz. Vergisini bile azaltır,  İlhanlılar zora düşünce onu bile keseriz.

DÜNDAR BEY - Sen ne diyorsun oğlum İshak?

İSHAK - Şimdilik sizi dinliyorum,   Öğreniyorum Sultan babam.

DÜNDAR BEY- Sen ne diyorsun oğlum Hızır ?

HIZIR - Ben de dostumu düşmanımı öğreniyorum Sultan babam.

DÜNDAR BEY - Sen ne diyorsun küçük oğlum Mehmet?

MEHMET - Ben bir şey diyemiyorum Sultan babam... (Muzipçe güler.)

DÜNDAR BEY - Yanıma gel...   (Mehmet yaklaşır.  Dündar Bey başını okşar.) Nasıl? Bol bol balık avlıyor musun?

MEHMET - Avlıyorum Sultan babam.

DÜNDAR BEY - Sen mi balıkları avlıyorsun, balıklar mı seni avlıyor ?

MEHMET - Ben balıkları avlıyorum..

DÜNDAR BEY - Dikkat et... Senin kadar çapaklar var bu gölde...

MEHMET  (Güler) Biliyorum Sultan babam.

DÜNDAR BEY - Nerden biliyorsun ?

MEHMET - Geçen gün izin vermiştin de Canada'ya balık avlamaya gitmiştim ya...

DÜNDAR BEY - Evet...

MEHMET- Oltama bir balık takıldı. Anladım ki iri... Sağlam tuttum ipin ucunu. Ben asıldım, balık asıldı... Ben asıldım, balık asıldı... Ben asıldım.

DÜNDAR BEY - Eee?..  Sonra?..

MEHMET - Baktım ki Sultan babam,  köprü karşımda. ..Bağlara varmışım...

DÜNDAR BEY (Mutlu gülümser.) Vay yaramaz vay... Ben sana şaka yaptım amma, sen bana daha çalımlısını yaptın... Yarın sen de bir yere Bey olduğunda bu aklını iyi kullanacağına inanıyorum oğlum... (Vezirbaba'ya döner.) Vezirbaba... Para hemen basılsın... Tez yola çıkıyoruz.

VEZİRBABA  (Önde, ışık altındadır.)  Hemen yola çıktı Dündar Bey... Erzincan Karanbük'e vardı. Emir Çoban'ın karargâhına gitti bütün beyler gibi. Bağlılığını bildirdi İlhanlı hükümdarı Olcayto Hana. Sundu en güzel armağanlarını.  Sonra Emir Çoban iltifatla, teşrifatla uğurladı Dündar Beyi diğer beylerle beraber. Emir Çoban geri dönünce bir zaman sonra sultanlığını ilan etti Dündar Bey... Gitti daha ileri. Himayesi altına aldı Aydın, Menteşe beyliklerini... Bu haberler varınca zaman içinde Emir Çoban'a, O da oğlu Demirtaş  paşayı gönderdi Anadoluya... Yürüdü Demirtaş Moğol hıncıyla beyliklerin üstüne üstüne. Bir devlet kurmaktı amacı Anadoluda.

(Sahne aydınlanır. Bir yüksek divanda Dündar Bey oturmaktadır. Yanında Hızır ve  İshak vardır.  Vezirbaba girer.)

DÜNDAR BEY- Nasıl vezirbaba ? Her şey yolunda gidiyor mu ?

VEZİRBABA - Allahın yardımı ve sizin gayretinizle her şey yolunda Sultanım.  Eğirdir baştanbaşa devletinize yakışır,       mamur bir şehir oldu.  Çarşılarımız,  pazarlarımız mallarla dolu. Halkımız vergisini vermekte hiçbir sıkıntı  çekmiyor.  Eğirdir ilim irfan diyarı bir yer oldu.  Senin adını, duymak bile askerlerimize can katıyor.  Seni çok seviyorlar.

DÜNDAR BEY - Ben de onları çok seviyorum. Evlatlarım kadar... Sebepsiz birinin burnunun kanamasını istemem.

VEZİRBABA - Adınızı verdiğiniz Dündar Bey medresesi de  ilim sahibi hocalarıyla her yerde anılır oldu. Müderris alim, fakıh Musluhiddin'le, Mevlevi dergâh sahibi Seyfullah hazretleri ziyaretinize geldiler. Huzurunuza kabul edilmek dilerler.

 DÜNDAR BEY -  Ne demek? Biz  onları karşılayalım.

VEZİRBABA - Siz  zahmet  etmeyin sultanım.  Ben ilgilenirim, (teşrifatçıya) Söyleyin. Buyursunlar... (Müderris Musluhiddin ile Mevlevi şeyhi   Seyfullah girerler.)

DÜNDAR BEY   (Divandan kalkar.) Hoş  geldiniz... Bize gurur verdiniz.  Dünyaları bizim ettiniz.

MUSLUHİDDİN (Elini göğsüne bastırarak eğilir, Seyfullah da aynı hareketi yapar.) Allahın selamı, hayrı üzerinize olsun Sultanım... Nicesinizdir diye Şeyh Seyfullah’la hatırınızı sormaya geldik.

DÜNDAR BEY- Ben sizin hatırlarınızı sormak dilerdim.  Sizler nicesiniz?.. Bir müşkiliniz var mıdır ?

MUSLİHİDDİN (Gülerek) Bir müşkil bırakmıyorsunuz ki Sultanım. Ne dilersek hemen yapıyorsunuz.  Öyle bir medrese yaptırdınız ki, hocalar da rahat, mollalar da rahat... Sayenizde yeme, giyme, barınma derdimiz yok.  Vakıfların gelirleri kat kat yeterli... Anadolunun her yerinden ilim almaya buraya mollalar geliyor. Adınız her yerde mübarek adlarla bir anılıyor Sultanım. Sizden Allah razı  olsun.

DÜNDAR BEY - Ya sizler nicesiniz Şeyh Seyfullah sultan.

SEYFULLAH - Bütün dergâh ehli sağlığınıza, saltanatınıza duacıdır Sultanım. Her zaman Allahın yolunda, Hazreti Mevlâna’nın izinde, sizin hizmetinizdeyiz. Allah ömrünüzün bereketini artırsın.

DÜNDAR BEY - Sizin bir müşküliniz var mıdır?

SEYFULLAH - Allah sizden razı  olsun Sultanım.  Dergâhımıza vermiş olduğunuz vakıfların gelirleri bütün devrişana yetiyor. Hepsi günde beş vakit saltanatınıza duacıdırlar.

DÜNDAR BEY - Sizler ne kadar iyi iseniz, bizler okadar iyiyiz... Ya Muslihiddin... İşittim ki Şam'da, Kahire'de ilim tahsil etmişsin. Oralarda gördüklerini anlat ki biz de bilelim. Nasıl kişilerdir? Sultanları nasıldır?

MUSLİHİDDİN- Memlük Mısır Sultanı Nasır Muhammet hoş bir sultandır. İlim ehline, beylere, zadelere çok hürmeti vardır. Huzurunda oldum. Çok iltifat etti. Çok lütufta bulundu.

(Teşrifatçı acele girer.)

TEŞRİFATÇI - Devletlim... Antalya'dan bir ulak geldi.  Mektup getirmiş. Tez sizi görmek ister.

DÜNDAR BEY - Gelsin.

ULAK (Girer. Mektubu verir.)

DÜNDAR BEY (Mektubu açar. Okudukça yüzünün şekli değişir. Ayağa kalkar. Okuması bitince mektup elinden düşüverir. Bir süre heykel gibi ayakta durur.)

VEZİRBABA - Hayrola sultanım?. Haber nedir?

DÜNDAR BEY - Kardeşim Yunus Bey Hakkın rahmetine kavuşmuş...

VEZİRBABA - Başınız sağ olsun Sultanım. Allah başka keder vermesin.

DÜNDAR BEY - Yerine de oğlu Mahmut,  Bey olmuş.

VEZİRBABA - Hayırlı olsun Sultanım.   Sevindim.

DÜNDAR BEY - Ben de sevindim... Mahmut iyi çocuktur.  Amma kardeşim Yunus'a çok üzüldüm. Ömrü boyunca bir defa üzmedi beni... Bundan üstün kardeşlik olmazdı. İnan Vezirbaba, ana baba acısından da ağır geldi bana kardeş acısı.. Yarın Ulu camide dualar okunsun...

MUSLUHİDDİN - Baş üstüne Sultanım.

DÜNDAR BEY - Yoklar,  yoksullar giydirilsin... Doyurulsun.

VEZİRBABA - Başüstüne Sultanım.

DÜNDAR BEY - Yeğenim Sultan Mahmut'u da kutlamak için bir heyet hazırlansın. Karamanoğlu bir dert çıkarmazsa ben de gitmek istiyorum... Nice zamandır görmedim onu. Kucağımda büyüttüğüm çocuk, şimdi Antalya'ya Bey oldu ha... Dünyaya bak... Herhalde o da amcasını özlemiştir,  bekliyordur.

VEZİRBABA (Önde, ışık altındadır.) “Gözümün ışığı kardeşim..." dedi, günlerce ağladı Dündar Bey... Sonra ağıt yakmaya fırsat vermedi devlet  işleri.  Acısını gömdü içine,  döndü işine... Tam acısını unutmak üzereyken bir azrail düştü peşine.

      (Sahne aydınlanır.  Yüksek bir divanda Dündar Bey oturmaktadır. Vezirbaba, Hızır, İshak, Mehmet yanındadır. Mehmet zıpkın gibi bir delikanlı  olmuştur.)

TEŞRİFATÇI (Girer.)  Sultanım... Beyşehir'den bir haberci geldi. Huzurunuza çıkmak ister.  Önemli haberler getirmiş.

DÜNDAR BEY- Gelsin...

HABERCİ  (Girer. Eğilerek selam verir.) Sultanım... Beni Beyşehir’deki Mürsel Çavuş'unuz gönderdi, önemli haberler getirdim.

DÜNDAR BEY - Nedir getirdiğin haber ?

HABERCİ - Sultanım... İlhanlı valisi Demirtaş paşa Beyşehir'e girdi. Gökteki yıldızlar kadar askeri var.  Girer girmez dağı taşı sardılar. Eşrefoğlu Süleyman Beyin askerlerini bir çırpıda perişan ettiler.  Süleyman Bey kaçmak istedi.

DÜNDAR BEY - Kaçabildi mi bari ?

HABERCİ - Kaçamadı.

DÜNDAR BEY - Yakalayıp hapis mi ettiler?

HABERCİ - Hayır sultanım... Yakaladılar amma öldürdüler... Hem hayalarını kesip rüsvay  etmek istediler.

DÜNDAR BEY - Bir beyin ölüsüne reva mıdır bu?..

HABERCİ - Çok gaddar bir vali bu Demirtaş paşa Sultanım. Sonra da Süleyman Beyin ölüsünü kin için göle attılar.

DÜNDAR BEY - Hiç bunlarda din iman yok muymuş?.

HABERCİ - Onlar putperestmiş  sultanım.

DÜNDAR BEY- Peki, sen çık... Vezirbaba... Sen ne diyorsun ? Bu belâ nasıl  defedilir?

VEZİRBABA - Diyecek bir söz yok ki Sultanım.  Her şey apaçık. Demirtaş Anadoluyu ele geçirip bir devlet kurmak istiyor. Aklınca İlhanlının zayıflığından yararlanacak... Eşrefoğlu Süleyman Beyi ortadan kaldırmış, kesin bu tarafa geliyor. Hamidoğlularını da ortadan kaldırmayı besbelli aklına koymuş...

DÜNDAR BEY - Ne yapalım Vezirbaba ?

VEZİRBABA - Karşı çıkalım. On beş bin yaya, on beş bin atlımız var. Karaağaç kasabasında karşılayalım,  vuruşa vuruşa Eğirdir'e gelelim. Kale savunması yapalım,  yıpranır,   döner gider.

DÜNDAR BEY - Ben öyle düşünmüyorum Vezirbaba.  Habercinin dediğini duydun.  Gökteki yıldızlar kadar askerle gelmiş Demirtaş. Buraya kadar da kimse durduramamış... Tam hırsı üstünde.  Üstüne varırsak nice yiğitlerimiz telef olur. Bir dilaver kolay yetişmiyor.

İSHAK - Üstüne varalım Sultan babam. Yerimizi,  yurdumuzu onlara bırakacak değiliz ya...

DÜNDAR BEY - Yiğit oğlum... Gönlün genç kalsın,  aklın olgun insan, gibi düşünsün.  Bu bir seldir,  yatağından taşmış.  Bütün seller gibi yarın çekilir gider. Daha önce de  öyle olmadı mı? Ben bilirim ki Demirtaş'ı sonunda hırsı yiyecektir.

İSHAH - Öyleyse ne yapmamız gerek ?

DÜNDAR BEY - Geri çekileceğiz Antalya'ya kadar. Orda yeğenim Mahmut Bey var.  Güç birliği yapacağız onunla. Bana gelen, ona da geliyor demektir.  Birlikte karşı korsak,   o zaman bir sonuç alırız belki...

VEZİRBABA - Yeğeniniz Mahmut Beye pek o kadar güvenmeyin Sultanım.

DÜNDAR BEY - Neden ?

VEZİRBABA - Ola ki o da kendine göre bir hesap yapar.

MEHMET  (Güler.) Ben Vezirbabamın ne demek istediğini anladım Sultan babam...

DÜNDAR BEY - Ne demek istedi ?

MEHMET - Bazı Mahmutlar gibi dalgacı olabilir, demek istedi sanırım.

DÜNDAR BEY (Güler.) Sen sus yaramaz çocuk... İnsan amcasının Bey oğluna hiç öyle söyler mi ? Benim Mahmut'um aslandır. Kucağımda büyüttüğüm yeğenimi bilmez miyim? Yiğit çocuktur Mahmut’um. Cesur çocuktur.

VEZİRBABA - Öyleyse sultanım biz kısa yoldan Antalya'ya inelim.

DÜNDAR BEY – Evlatlarım... Beni dinleyin. Sultan olduğum için Demirtaş’ın hedefi benim. Sizler kendinizi iyi koruyun. Ola ki bana bir şey olduğunda devletimizin başına sizler geçeceksiniz. Savaşta geri çekilip vuruşmak da bir yöntemdir. Gelecek için evvel Allah, sonra siz üç oğluma güveniyorum.

HIZIR - Allah öyle bir gün göstermesin Sultan babam... Eğer iş başa düşerse, devletimizi sonuna kadar koruruz.

(Nöbetçi yarı mecnun birini iterek getirir.)

NÖBETÇİ - Bunu sarayın bahçesinde yakaladım Sultanım. Belki casustur diye size getirdim.

DÜNDAR BEY - Tanımadın mı sen bunu nöbetçi? Bu bizim Ağaç Delisi Ahmi... Sen çık... Ne işin vardı sarayın bahçesinde Ahmi ?.

AĞAÇ DELİSİ - Dikiyorum... Dikiyorum... Her yere ağaç dikiyorum. Gölün kıyılarına dikiyorum. Sarayın bahçesine dikiyorum. Her yere dikiyorum.

DÜNDAR BEY (Gülerek) Olmadık yerlere dikiyorsun amma...

AĞAÇ DELİSİ - Dikeceğim, hep dikeceğim. Sivri'nin tepesine de dikeceğim... Benim diktiğim çınarlar benden çok yasayacak. Senden çok yaşayacak... Senin devletinden çok yaşayacak. Üç yüz yıl, beş yüz yıl yaşayacak... Ondan çok yaşayacak...

DÜNDAR BEY - Dik, dik Ahmi... Sarayın bahçesine de  dik.   Sana  izin verdim. Her yere dik.

AĞAÇ DELİSİ - Dikiyorum... Sabah bir çınar diktim... Amma ne diktim, ne diktim..

DÜNDAR BEY - Nereye diktin Ahmi ?

AĞAÇ DELİSİ - Senin medresenin poyrazına... Öyle bir çınar ki, civan gibi. Ta Köprübaşından getirdim.. Ne büyüyecek amma,  ne büyüyecek...

DÜNDAR BEY – Nöbetçi... Bunu al git, karnını doyursunlar.   Sırtına da iyi bir giysi versinler...

VEZİRBABA (Önde, ışık altındadır.) Saray boşaltıldı, hazine saklandı, güvenli yerlere. Antalya'nın yolunu tuttular Dündar Bey ve oğulları Hızır, İshak, Mehmet,  Yunus oğlu, Mahmut'la işbirliği için... Eğirdir’e yer götürmez askerle girdi Moğol valisi Demirtaş  paşa.  Karşısında bulamayınca Dündar Beyi, hıncını Faruk-ül Azam camisinden aldı,  yerle bir etti.  Putperestti ne de olsa... Sonra düştü Dündar Beyin ardına. Yok etmeye kararlıydı nerde yakalarsa...

        (Sahne aydınlanır. Teke beyi Mahmut Bey yüksek bir divanda oturmaktadır. Yanında veziri Ali vardır. Bir süre sonra sahneye Dündar Beyle Vezirbaba girerler. Mahmut Bey divandan iner, amcasını karşılar.)

MAHMUT BEY - Hoş  geldin amcacığım... Safalar getirdin. (Elini Öper. Dündar Bey kucaklar.) İnanın gelmenize çok sevindim.

DÜNDAR BEY - Senin Teke Beyi olman, inan ki kardeşimin acısını unutturdu Mahmut... Kutlarım seni. Allah saltanatını daim etsin... Devletinle yaşa.

MAHMUT BEY - Sağol  amcacığım... Babam sizi canından aziz bilirdi. Sizi  çok severdi.   İnanın  ben de  sizi babam kadar severim. Hatta daha çok desem yalan olmaz... Size canım feda... Ata yarımsın benim. Çocukluğumda kılıç sallamayı, ata binmeyi sen öğrettin.

DÜNDAR BEY - Bana da atababam Sultan Hamit  öğretmişti. Demişti ki, "Siz de, sizden sonrakilere öğretin. Benim silahşör hocalığım, böylece devam etsin."

MAHMUT BEY - Ömrüm boyunca minnettarım amca size... Beyliğimi de size minnettarım. Babamı, Antalya'ya Bey yapmasaydınız, ben bugün Bey değildim. Siz Hamidoğlu soyuna büyük iyilik yaptınız. Bu günleri size borçluyuz.

DÜNDAR BEY- Ben büyüklük yapmadım yeğenim Mahmut.    Baban Yunus Bey büyüklük yaptı... Biz birbirimizi gerçek kardeş  gibi sevdik. Beraber ne yaptıksa, bu sevgiyle yaptık... Seni de kardeşim Yunus kadar severim. Sen bana onun armağanısın.

MAHMUT BEY - Sen de bana babamın armağanısın amca... Tekrar hoş  geldin, safa geldin... Şeref verdin bizlere... En büyük şölenle ağırlayacağım sizi.

DÜNDAR BEY- Ben misafirliğe gelmedim yeğenim.    

MAHMUT BEY - Ya neye geldin amca ?

DÜNDAR BEY - Başımızda bir bela var,  biliyorsun.

MAHMUT BEY -  İlhanlı valisi Demirtaş  paşa mı ?

DÜNDAR BEY - Evet O... Eşrefoğlu Süleyman Beyin topraklarını işgal edip öldürdü. Sonra bize yöneldi.   Çok askeri var. Bu taraflara geliyor. Niyeti belli. Benden sonra seni de ezecek. Gücümüzü birleştirip karşı koyalım. Pişman edelim şu Moğol paşasını.

MAHMUT BEY - Benim askerlerim savaşa hiç hazır değil  amca.

DÜNDAR BEY- Hazırlayabiliriz.

MAHMUT BEY – Yine de Demirtaş  paşaya gücümüz yetmez amca.

DÜNDAR BEY - Ben yeter diyorum.  Biraz  cesaret yeğenim.  Babandan kalan yiğitlik sana yeter.

MAHMUT BEY - Bunun yiğitlikle ilgisi yok amca... Demirtaş paşa İran’dan çıkmış,  buraya kadar ezmiş  gelmiş. Bizi de ezer geçer.

DÜNDAR BEY - Bu kadar korkak olma Mahmut... Bir Hamidoğluna yakışmıyor.

MAHMUT BEY - Bana sordun da, ben size  "Gel..." dedim de mi geldin Amca? Korkaklığım da,  yiğitliğim de kendime.

VEZİR Ali - Bana şu anda söz düşmez amma Beylerim, bu olayı daha sakin bir zamanda konuşsak.

DÜNDAR BEY - Doğru dersin Vezir. Biz ne de olsa misafiriz. Birkaç gün dinlenip döneriz.

MAHMUT BEY - Dönemiyeceksin Amca... Nöbetçiler... Tutuklayın şunları...

(Nöbetçiler Dündar Beyle,  Vezirbaba'yı tutuklarlar.)

DÜNDAR BEY - Ne  oluyor Mahmut ?

MAHMUT BEY - Daha anlamadın mı ? Tutuklandın Amca...

DÜNDAR BEY - Nasıl olur Mahmut? Ben senin amcanım.

MAHMUT BEY - Ben Demirtaş paşayla Anadoluya girdiğinden beri haberleşiyorum. Siz gelmeden önce adamlarıyla anlaştım. Sizi ona teslim edersem, ona bağlı kaldığım sürece benim beyliğime dokunmayacak.

DÜNDAR BEY - Gerçek mi söylüyorsun? Beni Demirtaş'a mı teslim edeceksin?

MAHMUT BEY - Evet amca... Başka çarem yok... Ben senin kadar kahraman değilim.

DÜNDAR BEY - Desene kendi ayağımla tuzağa düştüm.

MAHMUT BEY - Öyle oldu amca.

DÜNDAR BEY - Demirtaş sağ komaz beni... Eşrefoğlu Süleyman Beyi nasıl öldürdüyse, beni de öldürür. Amcanın öldürülmesini istemezsin herhalde.

MAHMUT BEY - Ben önce beyliğimi düşünürüm amca.

DÜNDAR BEY - Nasıl güveniyorsun yabanın Moğoluna? İşi bittikten sonra seni de öldürür.

MAHMUT BEY - Güveniyorum ona... Çünkü Demirtaş paşa şimdiye kadar kendine baştan boyun eğen hiç kimseyi öldürmedi. Hatta onlarla dost oldu.

VEZİRBABA (Önde, ışık altındadır.) Demirtaş denen, avını kovalayan bir yırtıcı kuş. Bir şahin olmuş arıyordu Dündar Beyi dağda taşta... Askerinden önde gidiyordu hilesi... Öğrenince kafeste olduğunu kekliğin, bir solukta vardı Antalya'ya.

         (Sahne aydınlanır. Demirtaş yüksek bir divanda oturmaktadır. Mahmut Bey, Vezir Ali ayakta karşısındadır.)

DEMİRTAŞ - Hiç kaygı duymayasın Mahmut Bey... Önceden sana ne söz verdimse, aynıyla sözümü yerine getiririm. Bana bağlı kaldığın sürece topraklarına, beyliğine dokunmam. Bana senin gibi adamlar gerek. Benim senin bağlılığından en küçük bir şüphem yok. Madem ki amcan Dündar Beyi tutup hapsettin, sen benim için güvenilir adamsın. Benim Anadolu'da senin gibi beylere ihtiyacım var. Eğer İlhanlı zayıflık gösterirse buraların sultanı benim. Bana sürekli destek verirsen amcan Dündar Beyin toprakları da senin. Yalnız bir kusurun var.

MAHMUT BEY - Nedir devletli Demirtaş sultan?

DEMİRTAŞ - Dündar Beyin üç oğlu varmış.

MAHMUT BEY - Doğrudur sultanım. Hızır, İshak, Mehmet'tir adları.

DEMİRTAŞ - Onların da yakalanmasını isterim. Yoksa topraklarıyla ilgili sözlerim yerine gelmez.

MAHMUT BEY - En kısa sürede onları da yakalattırırım sultanım.

DEMİRTAŞ - Amcan Dündar'ın on beş bin atlı, on beş bin yaya askeri varmış. Nerde bunlar?.. Hiçbiriyle karşılaşmadım... Eğirdir’e girdiğimde sarayı bomboştu.

MAHMUT BEY - Sizin gücünüz karşısında duramayacakları için korkularından hepsi dağlara dağıldılar sultanım.

DEMİRTAŞ - Ne menem kişidir, Dündar Beyi görmek isterim.

MAHMUT BEY - Nöbetçiler... Amcamı huzura getirin.

DEMİRTAŞ - Benimle anlaşmak varken, amcan Dündar Bey benden neden kaçtı, anlayamadım. Madem anlaşmadı, neden karşıma çıkıp beyliğini koruyamadı... Korkağın biriymiş senin amcan.

MAHMUT BEY - Anlaşılan bana güvenmiş sultanım.

         (Nöbetçi, hırpalanmış biçimde, elleri arkadan bağlı olarak Dündar Beyi getirir.)

DEMİRTAŞ - Hamidoğlu Dündar Bey sen misin?

DÜNDAR BEY - Elbette benim.

DEMİRTAŞ - Bey olan yurdunu, sarayını terk edip kaçar mı?

DÜNDAR BEY - Kim kaçmış?

DEMİRTAŞ - Sen kaçmadın mı? Eğirdir nere, Antalya nere?

DÜNDAR BEY - Antalya'yı kardeşim Yunus'la ben fethettim. Bir sultan fethettiği topraklara gelmekle kaçmış mı olur?

DEMİRTAŞ - Neden savaşmadın Öyleyse?

DÜNDAR BEY - Yeğenim Mahmut'ta Hamidoğlu kanı var sandım, kardeşim Yunus gibi sandım, güç birliğine geldim. Aldanmışım... Eğer o babası gibi olsaydı, sen hakettiğin karşılığı alırdın Demirtaş... Sen bu anadan bozuk soysuza şükret...

MAHMUT BEY - Amca...

DÜNDAR BEY - Sen sus, satılmış köpek... Hamit atanın kemiklerini sızlatma...

DEMİRTAŞ - Sultanlığını ilan etmiştin... Göster bakalım sultanlığını Dündar Bey...

DÜNDAR BEY - Görüyorsun işte, sultanım... Ama sen sultan değilsin Demirtaş... İlhanlı hükümdarı Abu Sait Han'ın kölesisin...Buyurduğun bir toprağın, halkın yok...

DEMİRTAŞ - Çok dik kafalısın Dündar Bey... Babam Emir Çoban'a itaat ettiğin gibi bana da itaat edersen toprağında Bey olarak kalabilirsin.

DÜNDAR BEY - Baban iyi bir vezirdi.  Senin gibi zalim değildi.

DEMİRTAŞ - Savaşan öldürmek zorundadır.

DÜNDAR BEY - Biz de sultanlık yaptık. Amma hiçbir zaman zalim olmadık. Gaza için insan öldürmenin de bir ahlakı vardır. Eşrefoğlu Süleyman beye yaptığını paşa olan bir paşa yapmaz. Sen öldürdüğün bir adama bile zulüm yapıyorsun.

DEMİRTAŞ - Sen ölçüyü kaçırıyorsun Hamitoğlu Dündar.

DÜNDAR BEY - Dündar değil... Hamitoğlu Dündar Sultan..

DEMİRTAŞ - Seni hapsedecektim.  Görüyorum ki hâlâ sultanlık davasındasın. Kendine aşırı güveniyorsun. Amma sonucu kendin seçtin.

DÜNDAR BEY - Senin baştan niyetin oydu   Demirtaş... Durumuna çok güvenme... Bu yaptığın yanlışlar yanında kalmaz. Ben İlhanlıları biliyorsam,   senin sonun benden kötü olacak...

DEMİRTAŞ - Cellat... Cellat... Kaldırın şunu...

DÜNDAR BEY - Demirtaş... Demirtaş... Bilesin ki, ben öbür dünyaya varıp daha eşeğimi bağlamadan sen de ardımdan geleceksin...

         (Cellatlar Dündar Beyi dışarı çıkarırlar.)

VEZİRBABA (Önde ışık altındadır.) Allah rahmet eylesin Hamidoğlu Dündar Sultana... Şehit gitti vatan uğruna,   din yoluna... Bu dünya gelimli gidimli dünya... Amma ne gam arkada dağ gibi üç evlat kaldıktan sonra.

         (Işık, sahnede Hızır, İshak,  Mehmet üzerinde toplanır.)

HIZIR - Kardeşlerim... Durağı  cennet  olsun babamız Dündar Sultan şehit oldu. Bundan sonra ne yapmamız gerektiğini aramızda konuşalım. Sen ne düşünürsün kardeşim İshak? Sen ne düşünürsün kardeşim Mehmet?..

MEHMET - Siz ne derseniz,  ben size uyarım.

İSHAK - Bu durumda tek dayanağımız Mısır Kölemen Sultanı Nasır Muhammettir.

HIZIR - Her nekadar bize iyi niyetler beslemiyorsa da Karamanoğlu'ndan da destek alalım. Ne de olsa düşmanımız aynı.

İSHAK - Öyleyse Mısır'a kim gidecek ?

HIZIR - Sen daha önce gittin geldin İshak... Senin gitmen daha doğru olur.

İSHAK - Burayı da sen yönetirsin... Mehmet de yardım eder.

HIZIR - Sen burayı merak etme.

MEHMET - Vezirbaba öldürülmeseydi her şey daha iyi olurdu.

İSHAK - Vezirbabanın oğlunu vezir yapalım. O da işbilir, akıllı bir kişidir.

HIZIR - Tamam,   Öyle yapalım... Hemen Karamanoğlu'na da bir müftü gönderelim. Demirtaş hakkında ondan bir şikâyet mektubu alsın. Güzel de armağanlar hazırlayalım. Karamanoğlu'ndan şikâyetname gelir gelmez, seni gemiyle Mısır'a gönderelim. Ne dersin kardeşim İshak?..

İSHAK - En doğru kararı verdik derim.

         (Üç kardeş birbirlerine sarılır, Öperler.)

HIZIR - Babamız Dündar Sultan kardeşi Yunus'la nasıl kardeşlik yapmışsa,  yemin üzre biz de öyle kardeşiz değil mi?

İSHAK,  MEHMET - Öyle kardeşiz... (Tekrar kucaklaşırlar.)

HIZIR- Kardeşim İshak... Allah yar olur, işler düzelir de sen Mısır’dan dönersen, Hamidoğullarının sultanı sensin. Çünkü sen benden önce buna layıksın. Atalarımızın gözü üzerimizde. Doğrusu neyse onu yapalım.

İSHAK - Gün olsun, hayırlı olsun Hızır kardeşim. Eninde sonunda bu işi başaracağız, Çünkü üç kardeş de bilek çatmasını biliyoruz... Bahtımız açık olsun...

HIZIR (Önde, ışık altındadır.) Karamanoğlu'ndan şikâyet mektubu gelince gitti Mısır'a,  çıktı sultanın huzuruna İshak Bey... Bakalım ne diyecek zaman?.. Demirtaş paşaya da iyi haberler gelmiyordu babasından. Oysa Anadolu'ya sultan olmaktı niyeti. Amma Öyle gitmiyordu devran..

      (Sahne aydınlanır. Demirtaş, yüksek bir divanda oturmaktadır. Mahmut Bey, Vezir Ali daha alçak bir yerde oturmaktadırlar.)

MAHMUT BEY - Anadoluda sultanlığınızı ilan ettiniz. İnşaallah ardı gelir.

DEMİRTAŞ - Ardı gelecek elbet.. İlhanlı tahtında Ebu Said Bahadır Han oturur amma, onun ülkesini babam Emir Çoban'la, ben ayakta tutarız. Babamı üzerime gönderecek değil ya... Anadolu güzel memleket... Bunca askerimi doyuracak her şey var.

MAHMUT BEY - Siz ne yaparsanız,  biz de sizin hizmetinizdeyiz sultanım.  Direndiğiniz yere kadar direnin.

TEŞRİFATÇI  (Girer.) Devletlim... İrandan bir haberci gelmiş.  Acele sizinle görüşmek diler.

DEMİRTAŞ -  Gelsin..

          (Teşrifatçı çıkar, Haberci girer.)

HABERCİ - Size dilden haberlerim var sultanım.

DEMİRTAŞ - Seni kim gönderdi ?

HABERCİ - Sizi çok seven ikinci vezir.

DEMİRTAŞ - Babam Emir Çoban'a ne oldu ?

HABERCİ - Başın sağ olsun. Öldü Sultanım.

DEMİRTAŞ - Eceliyle mi öldü ?

HABERCİ - Hayır sultanım. Hükümdar Ebu Sait Bahadır Han  öldürdü.

DEMİRTAŞ -  Sebep nedir ?

HABERCİ  - Sebep,  kız kardeşiniz Bağdat Hatun sultanım.

DEMİRTAŞ - O nasıl babamın öldürülmesine sebep olmuş  olabilir?

HABERCİ - Sultanım... Ebu Sait Bahadır Han kızkardeşiniz Bağdat Hatunla evlenmek istemiş.

DEMİRTAŞ - Kızkardeşim Şeyh İlkâni Hasan'la evli.  Anlamadım, bu nasıl olur ?

HABERCİ - Sultanım... Bilirsiniz  kızkardeşiniz Bağdat Hatun'un güzelliği dünyaya yayılmıştır. Bunu öğrenen Sultan Bahadır Han babanız Emir Çoban'a haber göndermiş.

DEMİRTAŞ - Ne diye ?

HABERCİ   - Bağdat Hatun'u Şeyh İlkâni Hasan'dan boşat, ben evleneceğim, diye...

DEMİRTAŞ - Babam ne yapmış ?

HABERCİ - Rıza göstermemiş... Sultan Ebu Sait Bahadır Han da babana husumet bağlamış. Babanız Emir Çoban da kendini korumak için Horasan’a çekildi.  Sonra da Sultan Ebu Sait Bahadır Han'ın fermanıyla orada öldürüldü. Kızkardeşiniz Bağdat Hatun"la da evlendi. Ne yapacağınızı bilmeniz için beni ikinci vezir gönderdi.

DEMİRTAŞ - Peki... Anladım... Sen çık...

         (Haberci çıkar.)

MAHMUT BEY - Şimdi ne yapmak gerek sultanım?

DEMİRTAŞ - Askerce söyleyeyim mi ?.. Kaçmak gerek... Bütün desteklerimiz kesildi. Babamdan sonra Bahadır Han beni kesin katlettirecektir.

MAHMUT BEY -  Düşünceniz nedir?

DEMİRTAŞ - Şu anda Mısır sultanı Nasır Muhammet'ten başka sığınacak yerimiz yoktur. Sultan Nasır Muhammet'in bizi iyi karşılayacağından eminim. Daha önceden dostluğumuz vardır.

MAHMUT BEY - Bize de yol göründü sultanım. Bundan sonra burada bizi de rahat komazlar.

DEMİRTAŞ - Evet öyle... Siz de hazırlanın. Beraber Mısır'a yolculuk var. (Gülümser.)

MAHMUT BEY - Niye güldünüz sultanım ?

DEMİRTAŞ - Amcan Dündar Bey geldi aklıma... Ona kaçak deyip ayıplamıştım.  Şimdi ben kaçıyorum. Bu dünyada hiçbir şeye güvenmeye gelmiyor.

MAHMUT BEY - Dünya bin havaya döner devletlim... Yarın İlhanlıda neler olur,  neler... Bakarsın,  Mısır sultanı Melik Nasır Muhammed'in desteğiyle başa sen geçersin.

DEMİRTAŞ (Gülümser.) Konuş Mahmut Bey, konuş... Hoş konuşuyorsun.  Gönlüme göre konuşuyorsun.

VEZİR ALİ (Önde, ışık altındadır.) Bu dünya kimseye kalmadı ki Demirtaş paşaya kalsın... Amma Demirtaş kalacağını sanıyordu, yoksa zalim olur muydu o kadar?.. Sonunda Mısır Sultanı Melik Nasır Muhammed'e sığındı, Mahmut Beyle beraber.  Zaten Dündar Bey oğlu İshak Bey de oradaydı.  Sultan Nasır Muhammed'in bir bildiği vardı elbette. Yoksa,  neden toplasın tümünü ülkesine.

         (Işık, yüksek bir divanda oturan Sultan Nasır’ın üzerinde toplanır.  İshak Bey karşısındadır.)

SULTAN NASIR - Nasıl İshak Bey?.  Mısır’a alıştın mı ?

İSHAK BEY - Mısır memleketi güzel yer, hoş yer sultanım. Lakin, benim memleketim bana daha hoş gelir. Bir an önce dönmek dilerim.

SULTAN NASIR - Elbette döneceksin. Az kaldı...Sana bir mutlu haber vereyim. Demirtaş, babası Emir Çoban öldürüldüğü için Mısır'a geldi.

İSHAK BEY - Anlamadım sultanım...

SULTAN NASIR - Demirtaş paşa bize sığındı. Yunus amcan oğlu Mahmut Bey de yanında.

İSHAK BEY - Nasıl olur sultanım?

SULTAN NASIR - Olmuş işte Hamidoğlu...

İSHAK BEY - Hayrettir sultanım. Demirtaş paşanın Anadoludan buraya kaçmasına akıl erdiremedim.

SULTAN NASIR - Bu dünyada akıl almayacak çok işler olur Hamidoğlu. Onun için dünya derler döner durur... Şimdi Demirtaş paşayla yeğenin Mahmut Bey buraya gelse çekinir misin?

İSHAK BEY - Ben neden çekineyim sultanım. Mağdur benim... Onlar düşünsün.

SULTAN NASIR - Teşrifatçı... Demirtaş paşayla, Mahmut Bey huzuruma gelsinler.

          (Bir süre sonra Demirtaş, Mahmut Bey girerler. İshak Beyi görünce tavırlarında değişiklik olur.)

DEMİRTAŞ - Allahın iyiliği üzerinize olsun sultanım. Bizi dilemişsinizi.

SULTAN NASIR - Bak, burda kim var... Belki tanırsınız.

DEMİRTAŞ - Ben bu zatı tanımıyorum sultanım.

İSHAK BEY - Ben, sebepsiz yere öldürdüğüm Hamidoğlu Dündar Sultanın oğlu İshak Beyim...

DEMİRTAŞ - Yaa... Öyle mi?

İSHAK BEY - Yanındaki de öz amcasını size teslim eden amcam oğlu hain Mahmut’tur.

MAHMUT BEY - Ben hain değilim.

İSHAK BEY - Hain sözü sana az gelir. Şerefli Hamidoğullarının, şerefsiz bir evladısın...

DEMİRTAŞ - Haddini aşıyorsun Hamidoğlu İshak.

İSHAK BEY - Bakıyorum köpeklerini iyi koruyorsun Demirtaş...

DEMİRTAŞ - Saygıda kusur ediyorsun Hamidoğlu... İlhanlının Anadolu valisine böyle konuşamazsın.

İSHAK BEY - Sana saygı mı ?.. Ben babamın katiliyle konuşuyorum... Ne sebeple babam Dündar Sultanı öldürdün?

DEMİRTAŞ - Saltanat işlerinde olur böyle şeyler... Dünya böyle gelmiş, böyle gider,  Fazla abartma...

İSHAK BEY - Saltanat sahibi gibi konuştun Demirtaş.

DEMİRTAŞ - Ya değil miyim ?.

İSHAK BEY - Değilsin elbet... Kendinden başka neyin kaldı ortalıkta Demirtaş?.. Şimdi burda bir sığıntısın.

DEMİRTAŞ - Ya sen nesin?. Neyine güveniyorsun Hamidoğlu?.

İSHAK BEY - Ben saltanatıma güveniyorum Demirtaş paşa... Benim dönüp varabileceğim bir mülküm, devletim var. Şu anda Hamidoğlu tahtında kardeşim Hızır Sultan oturuyor. Sen Hamidoğullarını ortadan kaldırmak istedin amma, şimdi üç kardeş  daha sağlam saltanat kurduk.   Şu anda sen sokakta kalmış bir itten başka bir şey değilsin. Kendi evine, karına, yurduna bile dönemezsin... Gün ola, harman ola, diye buna derler Demirtaş... Bak, bunca zalimliğine sokakta kaldın. Senin sonun tüm zalimlerin sonu gibi olur.

DEMİRTAŞ - Sus köpek... O zaman seni,  kardeşlerini,   tüm soyunu öldürmediğime şükret. ..

İSHAK BEY - Gücün yetseydi onu da yapardın.  Yanında Hamidoğullarından Mahmut var.  Onu niye öldürmüyorsun? Sen şerefli insanların düşmanısın,  şerefsizlerin dostusun Demirtaş.

DEMİRTAŞ  (Kendini tutamaz, İshak Beye saldırmak ister.   İshak Bey sert biçimde bileklerinden tutup gücünü gösterir.) Seninle sultanın huzurunda değil,  teke tek başka yerde karşılaşmak isterdim Hamidoğlu.

İSHAK BEY - Bunu senden çok ben  isterdim Demirtaş. (Demirtaş'ın ellerini bırakır.  Sultan Nasır'ın gözüne bakar. Geri çekilir.) Burası yeri değildir. Devletli sultanın huzurudur.

DEMİRTAŞ - Hıncın varsa şimdi al Hamidoğlu... İşte  canım...

İSHAK BEY (Sultan Nasır'a döner.) Sultanım... Elimde  olmayarak bir densizlik işledim.  Affınıza sığınırım.

DEMİRTAŞ - Sultanı bahane etme... Yap yapacağını şimdi.

SULTAN HASIR - Burda Sultan senmişsin gibi davranıyorsun, konuşuyorsun Demirtaş... Haddini aşıyorsun.

DEMİRTAŞ - Sen de İshak Beyi kayırıyorsun Sultan Melik Nasır...

SULTAN HASIR - Bu kez haddini tümden aştın... Cellat...

DEMİRTAŞ - Cellatlık ne  iş  yaptım ben Sultan Nasır ?

SULTAN NASIR - Bana saygısızlık yeter sebeptir.

DEMİRTAŞ - Katlime  sebep sensin Hamidoğlu.

İSHAK BEY - Babamı  suçsuz yere katleden sendin Demirtaş... Mazlumun kanı yerde kalmaz.

         (Cellatlar Demirtaş'ın koluna girerler. Çıkarlarken)

DEMİRTAŞ - Çok iki yüzlüymüşsün Melik Nasır.. Önce yüzüme güldün, şimdi de katlediyorsun. Hak buna razı olmaz.

SULTAN NASIR - Tez kaldırın şunu...

İSHAK BEY - Kendimi suçlu hissediyorum sultanım.

SULTAN NASIR - Yok  İshak Bey, yok... Demirtaş bir  çılgın adam... Kendisi bir vali olduğu halde Anadoluda İlhanlı'ya asi olup bir devlet kurma sevdasına kapıldı. Başaramayıp buraya gelince de, beni Anadolu’ya sefere çıkarmak için kandırmaya çok uğraştı. Böyle adam benim tahtıma da göz koyar. Ben barıştan yanayım. İlhanlılarla da iyi geçinmek isterim, Karamanlılarla da iyi geçinmek isterim, Hamidoğullarıyla da... Siz varken ben buraya bilerek çağırdım Demirtaş paşayı. Barışı bozmak isteyenin katli vaciptir... Dedim ya.  Demirtaş bir çılgın adam. Sebepsiz öldürdü nice beyleri... Eşrefoğlunu,  baban Dündar Beyi. Sonunda hak yerini bulur... İshak Bey... Şimdi sen git,  Hamidoğlu tahtına otur. Bana saygı göster,  yeter... Sana gelince Mahmut Bey... sana izin vermiyorum. Hep burda kalacaksın. Ordaki düzeni korumak için böyle karar verdim. Bey kalmak için amcasını düşmanına teslim eden bir beye, nereye kadar güvenebilirim?.. Haydi güle güle İshak Bey... Yolun açık,  tahtın kutlu olsun..

 

( Perde kapanır.)

 

                                                                                                                                                                                                        2.Perde