PERDE -   II

 

VEZİR (Önde, ışık altındadır.) Hızır Bey tahtındaydı İshak Bey Mısırdayken. Düzende tutmaya çalıştı Hamidoğlu beyliğini... Demirtaş'ın yıkıp harap ettiği Faruk-ül Azam camisini yeniden yaptırdı önce. Kendi adını verdi, “Hızır Bey”, camisi dedi... İshak Bey gelince Mısır'dan, buyur etti tahta kardeşini. Saltanat kavgası etmediler diğer beylikler gibi. Dediler ki hepsi, kim ehilse işe, o geçsin başa... Güç doğar, birlik doğar, kardeş kardeşi severse.

(Sahne aydınlanır.  Sağdan Hızır Bey, soldan İshak Bey kollarını açarak gelirler. Ortada sevinçle kucaklaşırlar.  Sonra   vezir girer.)

İKİSİ- Kardeşim... (Birbirlerini sevdikten sonra ayrılırlar.)

HIZIR BEY - Hoş geldin... Allah hepimizi korudu. Eden Allahtan buldu. Şimdi sen de geç tahtına otur.

İSHAK BEY- Acelen ne Hızır ?..

HIZIR BEY - Sen Mısır'a giderken konuşmadık mı ? Bu kadar sultanlık bana yeter... İşte geldin. Geç yerine... Orası boş kalmaya gelmez.

İSHAK BEY - Öyle olsun...

VEZİR (İshak Beyin önünde eğilir.) Saltanatın kutlu olsun Sultanım. Zafer yoldaşın olsun.

İSHAK BEY - Sağol vezirim... Oğlu olarak Vezirbaba'yı aratmayacağını biliyorum. Senin de vezirliğin kutlu olsun.

VEZİR - Sağolun sultanım,  Güveninize layık olacağım.

İSHAK BEY (Çıkar, tahta oturur.) Ben Mısır'dayken neler yaptın kardeşim Hızır?

HIZIR BEY - Mülkümüzü sahiplendim. Yıkılan camimizi yeniden yaptırdım. Bir de minare diktirdim, altından yol geçer, alemi göklere değer. Bundan sonra benden fazlasını sen yaparsın.

İSHAK BEY - Ya sen ne yapacaksın ?

HIZIR BEY – Yine sana istediğinde yardım ederim.  Amma bir hacca gitme muradım vardır.

İSHAK BEY – Ne zaman dilersen gidebilirsin kardeşim Hızır.

HIZIR BEY (Gülerek) Sultanlık beni sıktı.  Bana izin. Çarşı pazarda gönlümce  dolaşmak istiyorum... Hatta, inanır mısın? Bağlara kadar yürümek, tek başıma Olukluca’ya çıkmak istiyorum.

İSHAK BEY- Nasıl dilersen öyle yaşa kardeşim. Yalnız, burdan gitmeden  önce Vezir'le beraber fikrini almak dilerim.

HIZIR BEY - Ne fikri?

İSHAK BEY - Biliyorsun Eşrefoğulları başsız kaldı. Biz  ilgisiz kalırsak,  Karamanoğulları burnumuzun dibine sokulur. Beyşehir'e kadar...

HIZIR BEY - Anladım,  anladım... Bildiğini yap, bildiğini yap.   (Çıkar.)

İSHAK BEY - Sen ne dersin vezirim?

VEZİR - Ben de  sizin düşüncenizdeyim sultanım.

İSHAK BEY -  Öyleyse  sefere hazırlanın.

VEZİR (Önde, ışık altındadır.) Hemen topladı askerlerini İshak Sultan... Bir sefer yaptı. Kattı Beyşehir'i,   Seydişehir'i topraklarına. Sahibi oldu Beyşehir gölünün kıyısındaki Selçuklu sultanlarının Kubadabat sarayını da... Bir sefer yaptı Hoyran'dan öte, Akşehir'i kattı topraklarına... Yeniden geldi dirlik düzenlik, yeni bir güç geldi saltanatına.  Kardeşi Mehmet'i de, Bey yaptı Gölhisar'a...

(Sahne  aydınlanır, İshak Bey yüksek bir divanda oturmakta,  Müderris Musluhiddin yanındadır.)

İSHAK BEY - Müderris Muslihiddin... İlminle devletimize nur kattın. Bizi yanlışlardan korudun. İlmin sonu yokmuş... İnsan dünyayı gezip gördükçe bunu daha iyi anlıyor.  Oğlum Zekeriya ile kızım Havva'nın ilminden yararlanmasını isterim. Atababam Dündar Bey medresesine gelsinler de, derslerinizden yararlansınlar dilerim.  Senin gibi ünü memlekete yayılmış alim, fazıl kişinin balından benim evlatlarım da tatsın isterim.

MUSLUHİDDİN - Onlar zahmet etmesinler sultanım. Ben saraya gider onlara dersimi veririm.

İSHAK BEY - Yok,  yok... Medresenin sihri başkadır. O heybetli kapıdan girerken insan ilmin içine girdiğini hisseder.  Onlar medreseye gelsinler. İlmi, ilim yuvasında öğrenmek daha bir huşu verir insana.

MUSLUHİDDİN - Sözünüz doğrudur sultanım, fazladan yaptırdığınız Hankâh, bütün ilim erbabına yuva oldu.

İSHAK BEY - Nasıl? Beğendin mi Müderris Musluhiddin?...

MUSLUHİDDİN - Öyle eser beğenilmez mi sultanım? Kesme taşlardan yapılmış, camii şerif heybetinde dağ gibi bir bina.. Elli arşın yüksekliğinde bir kubbe, gayet geniş bir meydan üstünde.  Ortada yuvarlak bir şadırvan,  geniş bir semahane, çevresinde çilekeşler için güzel odalar. Kubbenin tepesinden giren hava, süzülen ziya ile sizin muhteşem saltanatınızın bir güneşidir o eser.. Bütün ilim erbabı size bunun için her vakit dua ederler.

İSHAK BEY - Saltanat dediğin nedir ki Müderris Musluhiddin... Bir anda gelir geçer.  Ancak saltanat eser ile baki kalır... Dünya benim diyenler bunu bir anlasalar,  bir anlasalar...

VEZİR (Girer.) Devletlim... Dünyanın dört bir bucağını dolaşmış bir Faslı gezgin geldi.  Amcanızın oğlu Antalya Beyi Yunus Beyden selam getirmiş. Sizi görmek diler.

İSHAK BEY - Bekletmeyin... Gelsin.

VEZİR (Çıkar. İbni Batuta ile beraber girer. İbni Batuta eğilerek selamlar.  Arapça bir şeyler söyler.)

İSHAK BEY - Ne dedi bu Müderris Musluhiddin ?

MUSLUHİDDİN - Saltanatınıza, sağlığınıza duacı olduğunu söyledi Sultanım. Size Yunus Beyden çok çok selam getirmiş.

İSHAK BEY -  Getiren sağ olsun..   Sor bakalım, adı neymiş?

MUSLUHİDDİN (İbni Batuta’nın  kulağına bir şeyler söyler.)

İBNİ BATUTA  (İshak Beyin gözlerine bakar,  gülümser.)   İbni Batuta, İbni Batuta...

İSHAK BEY- İbni Batuta ha,   İbni Batuta... Müderris Muslihiddin... Bunun dilinden sen anlarsın.  Misafiri Atam Dündar Bey medresesine götür, orda ağırla. Gidinceye kadar onunla sen ilgilen. İlim sahibi insanlara hürmet borcumuzdur.

MUSLUHİDDİN - Başüstüne Sultanım... (İbni Batuta'nın kolundan tutar, birlikte çıkarlar.)

VEZİR  (Önde ışık altındadır.) Gezgin İbni Batuta şaştı kaldı Müderris Musluhiddin'e... O kadar yer gezmiş  de,   dilini öyle güzel konuşan, anlatan, nadir insan görmemiş... Gitmeden önce Dündar Bey medresesinde son kez konuştu onunla. (Sahne aydınlanır. Musluhiddin'le İbni Batuta ayakta karşı karşıyadırlar.)

MUSLUHİDDİN - Yolun açık olsun İbni Batuta... Şimdi nereye gidiyorsun?

İBNİ BATUTA - Gölhisar'a gidiyorum... Sultan İshak Beyin kardeşi Mehmet Beyin yanına... Hakkında iyi şeyler duydum.   Çok neşeli,   çok şakacıymış .

MUSLUHİDDİN - Bizim de hürmetimizi götür.

İBNİ BATUTA - Üzerime farzdır Müderris Musluhiddin... Sağol... Bana fevkalade ikram ve misafirperverlikte bulundun.  İlminden de çok yararlandım.  Seni hiç unutmayacağım.

MUSLUHİDDİN - Sen de bana gezdiğin bütün yerleri anlattın, yazdıklarını okudun İbni Batuta... yalnız Eğirdir için yazdıklarını okumadın.

İBNİ BATUTA - Kusurumu bağışla.. Okuyacaktım,  unutmuşum... (Kalın bir defter açar, okur.) 1333 yılında Isparta'dan,  Eğirdir’e geldim. Nüfusu çok, sokakları temiz ve güzeldir.  Nehir, orman, bağ ve bahçeleri pek çok, büyük ve mamur bir şehirdir.  Suyu tatlı çok güzel bir gölü vardır. Bu göl yoluyla gemiler Akşehir, Beyşehir taraflarına yolcu taşırlar. Eğirdir'de büyük bir caminin karşısındaki medreseye indim. Müderris, alim, Hacı Musluhiddin karşıladı beni. Fevkalade ikram ve misafirperverlik gösterdi. Eğirdir hükümdarı Dündar oğlu İshak Beydir. O memleketler hükümdarlarının büyüklerindendir. Güzel vasıflarla bezenmiş biridir. Her gün ikindi namazını Ulu camide kılar.  Namazdan sonra güney duvarına dayanır,   oturur. Huzurunda hafızlar tahtadan yapılmış,  yüksek bir kürsüye oturarak Kur'an dan öyle güzel sesle  sureler okurlar ki, ruhlar müteessir olur, kalbler huzur bulur,  bedenler titrer, gözler yaşarır.. Sonra Sultan sarayına döner.. Ramazan ayını İshak Sultan'ın yanında geçirdim. Sultan her ramazan gecesi halıyla donatılmış  tahtına oturur, yüksek yastığına dayanır, din alimi Musluhiddin de yanına otururdu. Ben de alim Müderrisin yanına otururdum. Bizden sonra da Devlet adamları ve saltanat emirleri otururdu. İçinde mercimek bulunan yağlı ve şekerli bir tiritle iftar edilirdi. İshak Sultan: "Allahın sevgilisi Peygamberimiz yemeğe tiritle başladığı için, biz de tiritle başlarız." derdi. Ardından diğer yemekler gelirdi. Bütün Ramazan geceleri böyle geçti. Bu sırada İshak Sultan’in bir oğlu öldü. Cenaze gömüldükten sonra Sultan ile Medresedeki Öğrenciler üç gün sabah namazından sonra sultanzadenin mezarına ziyaret ettiler. İkinci günü halk ile ben de gittim. Sultan, beni yaya görünce at göndererek özür diledi. Medreseye döndüğümde atı geri verdim. Sultan: "Ben atı geçici değil, armağan olarak verdim." demiş. Sultan İshak atı geri gönderdikten başka, bana bir kat elbise ile para da ihsan etti. (Bir süre susar.) İşte bunları yazdım Müderris Musluhiddin Eğirdir'i anlatmak, Sultanınız İshak'ı anlatmak kolay değil.. Burdan ayrılsam da gönlüm burda kalacak... Bana izin... Allahaısmarladık.

MUSLUHİDDİN - Yolun açık olsun İbni Batuta... Beni övücü sözler yazmışsın... Mahcubum...

İBNİ BATUTA - Sen o sözlerin üstündesin Müderris Musluhiddin... (Kucaklar.)

VEZİR (Önde, ışık altındadır.) İshak Bey aniden ölüverdi. Yazla’ya, Katranlar altına gömüldü. Yerine, kardeşi Gölhisar Beyi Mehmet Beyin oğlu Mustafa Sultan oldu. Hem sultanlığın tadını çıkardı, hem Eğirdir’de yaşamanın keyfini sürdü. Gönlünce sultanlık yaptı Mustafa Sultan... Zaman dediğin nedir ki?. Kim tutabilir Ömür ipliğini?.. O da dünyadan kaydı gitti bir yıldız gibi... Oğlu Hüsamettin İlyas oldu saltanatın sahibi. Şimdi görelim bakalım o neler yaptı, ne dedi?

(Sahne aydınlanır. Yüksek bir divanda Hüsamettin İlyas Bey oturmaktadır. Yanında Vezir ve oğlu Hüseyin vardır.)

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Değerli vezirim... Madem ki Karamanoğullarının askerleri Beyşehir sınırımızı ihlal etmişler, biz de askerlerimizi gönderip geri alırız.

VEZİR- Ben derim ki Sultanım, Karamanoğulları her zaman bizi rahatsız ediyor, Beyşehri'nde sürekli askerimiz bulunsun.

HÜSEYİN - Sultan babam... Gerekliyse ben orada sürekli kalabilirim.

HÜSAMETTİN İLYAS - Sağol Bey oğlum... Sana güvenim tamdır amma, bir derdimiz Karamanoğullara değil.  Akşehir dolaylarında Osmanoğulları da sıkıştırıyor bizi.  Onlara da bir çare düşünmek zorundayız.  Birkaç cephede uğraşmak gücümüzü zayıflatabilir. Çekintim ondan.

VEZİR- Devletli Sultanım... Bizim tek dostumuz var,   Germiyanoğulları... Osmanoğullarıyla,  Karamanoğulları arasında kaldık. Şimdilik Kütahya'daki Germiyan oğulları bizi Osmanlılardan korur. Biz daha çok Karamanoğullarına dikkat edelim.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY- Doğru dersin vezirim. Tâ başından beri bu toprakları atalarıma onlar lütfetmiş  gibi konuşurlar. Bu topraklar bize  Selçuklu oğulları tarafından verilmiştir.  Uyanık olmamız gerek. Ebette onlar bizden güçlüler. Ne var ki Germiyan oğullarının   bize verdiği destek, onları fikrinden caydırıyor. Başımıza bir şey gelse Germiyanoğullarından başka sığınacak yerimiz yok. Biz gene Beyşehir, Seydişehir taraflarındaki sınırımızı koruyalım, fazla ileri gitmeyelim.

VEZİR- Ben de  size katılıyorum devletli Sultanım.

TEŞRİFATÇI (Girer.) Devletlim... Hacı Bektaş Veli'nin torunu Mürsel Sultan, güvendiği şeyhi İsa Deduki'yi göndermiş. Sizinle görüşmek diler.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY – Gelsin...

İSA DEDUKİ  (Girer. Eğilerek selamlar.) Allah yardımcınız,  saltanatınız daim olsun sultanım. Hacı Bektaş  erenlerinden size selam getirdim.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Hacı Bektaş  erenlerine bizim de hürmetimiz sonsuzdur.  Bir dilekleri varsa yapmak isterim.

İSA DEDUKİ - Devletli Sultanım... Ben aciz kulun adı Şeyh İsa Deduki’dir. Biz de Türkistan'dan geldik. Türkistan'ın Deduk şehrinden geldik. Onun için adımızın biri Deduki'dir.  Anadoluyu vatan bildik,  Hacı Bektaş kapısına kapılandık. Halifemiz Mürsel Sultan sizin şöhretinizi, Dündar Bey medresesinin şöhretini, Eğirdir'in bir ilim yuvası olduğunu öğrenmiş.  İzin verirseniz Eğirdir'de yoksulları beslemek, Hacı Bektaş Veli'nin ilmini dağıtmak için bir zaviye,  tekke kurmayı düşünürler.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Ne dersin vezirim ?

VEZİR- Hacı Bektaş Veli bir ulu kişidir.  Onun düşüncelerinden herkese iyilik gelir. İzin verirseniz sultanlığımız büyür,  Eğirdir adı her yerde bilinir. Madem ki Hacı Bektaş  Veli'nin tek torunu Mürsel Sultan halife olarak bu işin başındadır,  düşünülecek yön yoktur Devletli Sultanım.

İSA DEDUKİ - Sultanım... Halife Mürsel Sultan Eğirdir'e hayrandır. Hatta buraya gömülmek diler. Bu tekke ve zaviyeyi yaptırma sebebinden biri de budur.  Türbesinin de buraya yapılmasını ister. Adının da “Baba Sultan" olmasını diler. Malum ya, bizim tarikatın ulularına  "Baba"  denir.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Biz de bu isteğe katılırız.  Kendileriyle de görüşmek dileriz.

İSA DEDUKİ - Biz erenler de dünyanın sonuna kadar size duacı oluruz devletli Sultanım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Vezirim... Bu tekke ve zaviyeye nereden yer versek en doğrusudur ?.

VEZİR- Devletlim... Atanız  İshak Sultanın Yazla Katranlar altındaki mezarının civarı en doğrusudur.  Onun da duacısı olurlar. Benin fikrim budur.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Ben de yalnız orayı değil, yukarıdaki tüm katran ormanı dahil olmak üzere Baba Sultan'a bütün bu yerleri hibe ediyorum. Tez fermanı yazılsın... Devletimize, dinimize hayırlı olsun.

İSA DEDUKİ - Allah da sizden razı olsun devletli sultanım.(Çıkar.)

VEZİR- Hayırlı bir iş yaptınız sultanım... İnşaallah Hak katında makbul olur.

TEŞRİFATÇI (Girer.) Sinan ağa geldi Sultanım... Sizinle acele görüşmek diler.

VEZİR- Kabul etmeyin devletli Sultanım, Yine usulsüz işler için başınızı ağrıtacaktır.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Saygıdeğer vezirim, doğru dersin... Amma bu memleketin en zengin adamıdır. Zora geldiğimizde hazineye, askere para alıp veriyoruz. Elimizde bulunuyor. Bir görüşelim bakalım, dileği neymiş?.

VEZİR- Siz bilirsiniz Sultanım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Gelsin...

        (Teşrifatçı çıkar.)

SİNAN AĞA ( Girer. Basit bir selam verir.) Devletiniz bol olsun Sultanım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Hoş geldin Sinan... Derdin nedir?

SİNAN AĞA - Bir derdim yoktur Sultanım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY- Sen sebepsiz gelmezsin. Dilin altından baklayı çıkar. Derdin neyse söyle bakalım.

SİNAN AĞA - Madem istediniz, söyleyeyim Sultanım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Söyle...

SİNAN AĞA - Sultanım. Benimkisi dert değil, istek.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - İsteğin nedir?

SİNAN AĞA - Benim servetim de sizin sayılır. Hazerde, seferde her zaman sizin yanınızdayım. Benim zenginliğim artarsa, sizin de devletiniz artar. İsteğim şudur ki, bundan sonra pamuk ve pamuk ipliğini Eğirdir'e yalnız ben getirip satayım.  Dokunan bezleri de dışarıya tek ben satayım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Diğer tüccarlar ne yapacak ?

SİNAN AĞA - Onlar da benim işçim olurlar.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Bu durumda yalnız sen zengin olursun. Diğer tüccarlar sana muhtaç kalırlar.

SİNAN AĞA - Olsun o kadar devletlim... Gerektiğinde ben size yardım ediyorum Sultanım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Şimdiye kadar sana çok yardımcı  olduk. Bu istek bana fazla geldi Sinan.

SİNAN AĞA - Sultanım...  Siz şimdiye kadar benden ne istediyseniz verdim.  Ben size fazla istediniz dedim mi hiç?

HÜSAMETTİN  İLYAS BEY - Benimle pazarlık mı  ediyorsun?

SİNAN AĞA - Ne haddime Sultanım ?..  Yalnız ben bilirim ki tüccarlar, Sultanların has kullarıdır. Ona güvenerek konuşuyorum..   Siz bu hakkı bana verecek misiniz ?

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Olmaz öyle şey. Başka kulların hakkını bir kula veremem.

SİNAN AĞA - Siz bilirsiniz Sultanım. Ben de gidip derdimi Karamanoğlu Alaaddin sultana anlatırım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Küstah... Şimdi senin kelleni alırdım ya, geçmişte yaptıklarına karşılık dokunmuyorum...  Defol...

VEZİR (Önde, ışık altındadır.) Sinan Ağa bir inatçı arsız ağa,  doymaz ağa... Huzurdan çıkınca soluğunu aldı Karamanoğlu Alaaddin sultanın yanında. (Sahne aydınlanır. Yüksek bir divanda Alaaddin Bey oturmaktadır. Yanında Süleyman paşa vardır.  Sinan ağa girer. Alaaddin Beyin karşısında yer Öper,  dizüstü oturur.)

ALAADDİN BEY - Hoş  geldin Sinan ağa... Bize neler getirdin?  Uzun zamandır görünmüyordun.

SİNAN AĞA - Uzaklardaydım devletlim. Size Halep'ten,   Şam'dan, Bağdat’tan atlas kumaşlar getirdim Sultanım. Eşi bulunmaz inciler, siyah mercanlarım,  kırmızı mercanlarım var. Tam sultanlara yaraşır.

ALAADDİN BEY - Sihirbaz gibi adamsın Sinan... Bunları nerelerden buluyorsun?

SİNAN AĞA - Sizler için dünyayı geziyorum Sultanım. Tüccarlar sultanların köleleridir. Onlara yakışır her şeyi bulup getirmek, onların boynunun borcudur.

ALAADDİN BEY - Hamidoğlu Hüsamettin İlyas Beye de götürüyor musun böyle şeyleri.

SİNAN AĞA - Gerçi ben Eğirdirliyim ama, ona böyle şeyleri götürmüyorum.

ALAADDİN BEY - Neden ?

SİNAN AĞA - Kendini sizin gibi Sultanlarla bir sanıyor.  Bu kadar hakkınız olduğu halde hutbeleri sizin adınıza okutmuyor,  kendi adına okutuyor. Hatta kendi adına para bastırmaya bile niyet ediyor.

ALAADDİN BEY - Para bastırmaya mı niyet ediyor ?

SİNAN AĞA - Evet Sultanım... Sözlerime  inanın Devletlim,  Hamidoğlu İlyas Bey hain olmuştur.  Size karşı niyetinin iyi olmadığını sanıyorum. Asker sayısını da gün gün artırıyor.

ALAADDİN BEY - Sözlerin gerçek mi ?

SİNAN AĞA - Gerçek Sultanım. Geçende Mısır'dan gelen mallarım için Antalya'daydım. Teke paşanın huzuruna çıktım. O da Hamidoğlu İlyas için iyi şeyler düşünmüyor.

ALAADDİN BEY - Doğrudur. Haberim var.

SİNAN AĞA - Hamidoğlu topraklarını, Karamanoğlu topraklarına katmanın zamanı gelmiştir Sultanım.

ALAADDİN BEY - Ne dersin Süleyman paşa?

SÜLEYMAN PAŞA - Sinan ağa haklı olabilir. Amma düşünmek de gerekir Sultanım.

ALAADDİN BEY - Bir denemekte yarar var Süleyman paşa... Bakalım bize hürmeti tam mıdır? Ali Beyle Hamidoğlu İlyas Beye bir mektup göndereceğim... Elçimi iyi karşılar,  gelenek üzre bin altın, bir at,  ve hediyeler verirse kusuru yok demektir. Başka türlü davranırsa asiliğinden üzerine sefer gerektir.

SÜLEYMAN PAŞA - Doğrusu böyle davranmaktır devletlim.

VEZİR - (Önde, ışık altındadır.) Karamanoğlu Alaaddin Bey Ali Beye bir mektup vererek Eğirdir'e,  Hamidoğlu İlyas Beye gönderdi. Hamidoğlu Ali Beye az para verdi,   Önemsemedi,  at vermeden geri gönderdi.

(Sahne aydınlanır. Alaaddin Bey yüksek bir divanda oturmaktadır, Yanında Süleyman paşa vardır.)

ALAADDİN BEY - Hamidoğlu İlyas Beyin yaptığına ne dersin Süleyman paşa ?

SÜLEYMAN PAŞA - Asi olmuştur derim Sultanım.

ALAADDİN BEY - Nasıl böyle davranır Karamanoğluna karşı? Böyle bir cür'eti nerden bulur?..  O toprakları onlara dedem vermiştir. Madem asi gelmiştir, Hamidoğlu'nun kökünü kazımak gerektir. Kesin gerektir...

SÜLEYMAN PAŞA - Onu her zaman yaparsınız Sultanım.   Şimdilik oraya kadar askeri yormaya değmez. Hamidoğlu bir densizlik işlemiş, belki bundan sonra işlemez. Bir kez daha deneyelim bakalım. Ondan sonra düşünürüz. Belki yaptığına pişman olup aklı başına gelmiştir.

ALAADDİN BEY - Doğru dersin Süleyman paşa... Bir daha denemekten zarar gelmez. İşittim ki Hamidoğlu İlyas Beyin yelle yarışan çok güzel bir atı varmış. Zor Çavuş'u gönderip bu atı  isteyeceğim. Verirse ne  âlâ... Vermezse gökkubbeyi başına indireceğim. Velinimetine asi olmanın ne demek olduğunu öğrensin...

SÜLEYMAN PAŞA – Doğru dersin Sultanım.

VEZİR - (Önde,ışık altındadır.) Karamanoğlu Alaaddin Bey Zor Çavuş’un eline bir mektup vererek Hamidoğlu'na gönderdi.  Ayrıca: "Atı almadan da gelme...” dedi.  Zor Çavuş bir hükümdar gibi Eğirdir’e geldi...

(Sahne  aydınlanır. Hüsamettin  İlyas Bey yüksek bir divanda oturmaktadır. Yanında Vezir, oğlu Hüseyin vardır.)

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Ne dersin Vezirim ?.  Karamanoğlu Alaaddin Bey elçisine hürmet  etmedik diye kızmış  mıdır?

VEZİR - Kızmıştır devletlim... Ne de olsa büyüklük taslamaktadır.

HÜSEYİN - Amma şimdiye kadar bir ses  çıkmadı  Sultan babam.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY -  Yakında çıkacaktır Bey oğlum Hüseyin. Karamanoğulları hiçbir zaman altta kalmak istemez.  Hatta Osmanoğullarını bile kendilerine  rakip bilir. Bizim de Karamanoğullarına verebileceğimiz bir  cevap vardır. Aslında şimdiye kadar çok canımızı  sıkmışlardır amma,   idare  etmişizdir.

TEŞRİFATÇI (Girer.) Sultanım... Karamanoğlu Alaaddin Bey bir çavuşunu göndermiş,  huzura girmek diler.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY -  Gelsin...

(Teşrifatçı  çıkar.)

ZOR ÇAVUŞ  (Girer. Ayakta hafifçe bir selam verir.  Mektubu uzatır, Hüsamettin İlyas Bey alır, vezirine verir.) Hükümdar Alaaddin Sultanın selamlarını getirdim devletlim.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Ne  zaman hükümdar oldu Alaaddin Bey ?

ZOR ÇAVUŞ - Atalarından kalma hükümdar onlar devletlim.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY -  O hükümdarsa, haşa huzurdan ben de peygamberim.

ZOR ÇAVUŞ - Sözünüzü Sultan Alaaddin'e  söylerim devletlim.  Amma siz ne  zaman Karamanoğulları kadar oldunuz, o zaman siz de hükümdar olursunuz sultanım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Huzurumda böyle konuşmanı Alaaddin Bey mi istedi?

ZOR ÇAVUŞ - Aladdin Hünkâr istedi efendim.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY -  Öyle mi? Size sözle  talimat verdiğine göre mektupta ne yazıyor biliyorsunuzdur herhalde.

ZOR ÇAVUŞ - Biliyorum devletlim. Zaten mektup açık.  Mühürlü değil.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Mühürsüz mektup mu gönderilir? Hiç izanı yok mu Karamanoğlu'nun?.

ZOR ÇAVUŞ - Hükümdar, hükümdara mühürlü mektup gönderir devletlim... Davul ve bayrak verdiği bir beyine değil.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Halâ öyle mi sanıyor Alaaddin Bey. Dedesinin üç gün Selçuklu tahtında oturması mı ona bu gururu vermiş?

ZOR ÇAVUŞ -  Siz de oturun, o gururu siz de taşıyın devletlim.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Karamanoğlu Alaaddin Beyin sizi gönderme  sebebi nedir?

ZOR ÇAVUŞ - Atınızı istiyor efendim.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY- Ne dedin?

ZOR  ÇAVUŞ - Sizin çok güzel, yelle yarışır bir atınız varmış.  Alaaddin Bey  onu istiyor devletlim.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Şaşırmış bu Karamanoğlu...  Sultan, sultana at verir. Sultan sultandan at  istemez.

ZOR ÇAVUŞ - Amma Sultan Beyden at  ister.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Bunun anlamı  ağırdır. Böyle at  istenmesi, kişinin karısının istenmesiyle bir demektir.

ZOR ÇAVUŞ - Dilerse onu da ister.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY (Birden fırlar. Beklenmedik şekilde Zor Çavuş'u göğsünden hançerler.  Zor Çavuş yere yıkılır.) Atın şunu pencereden dışarı...

VEZiR  (Önde, ışık altındadır.) Zor Çavuş'un öldürüldüğünü duyunca gazaba geldi Alaaddin Sultan... Topladı tüm askerini, yürüttü Konya,  Beyşehir üzerinden Eğirdir'e doğru. Karaağac’a kurdu asker çadırlarını,   otağını.  Yedi gün bekledi.   Dahası da ardından geldi.  Yetmiş bin kişi oldu askerinin tamamı.  Savaş  divanını topladı.  Alaaddin Beyin sağ ve soluna Karaman,  Sivas beyleri... Türkmen,  Moğol, Bulgar beyleri.. Kırk müftü, şeyhler, alimler,  vezirler oturdular, söyleştiler, konuştular... Sonunda Alaaddin Beyle,  Süleyman paşa başbaşa kaldılar.

(Sahne aydınlanır. Yüksek bir divanda Alaaddin Bey oturmaktadır. Süleyman paşa yanındadır.)

ALAADDİN BEY - Herkes fikrini söyledi Süleyman paşa...  Sen daha gerçek düşünürsün.  Senin fikrin nedir ?

SÜLEYMAN PAŞA - Sultanım... Bana kalırsa çok hırslısınız... Korkarım, sonu yanlış  olur.

ALAADDİN BEY - Ben hırslı değilim. Hamidoğlu'na  cezasını vermeye gidiyorum.

SÜLEYMAN PAŞA - Biz kâfiri fethetmeye gitmiyoruz Sultanım. Bir Hamidoğlu’na yetmiş bin asker çok değil midir ? Derya gibi toplandık. Korkarım haksız yere Hamit diyarını harap ederiz.

ALAADDİN BEY - Beni temsil  eden bir elçimi, atamın davul ve sancak verdiği bir bey haksız yere nasıl öldürür? Cezasız mı kalsın?

SÜLEYMAN PAŞA - O bir akılsızlık etmiş  devletlim... Biz akıllı  olalım.

ALAADDİN BEY - Olmadık mı yani?

SÜLEYMAN PAŞA - Affınıza sığınırım Sultanım... Teke paşa ile Sinan ağanın dolduruşuna geldik derim. Biraz sultanlık öfkeniz sizi mağlup etti derim.

ALAADDİN BEY - Sen hep böylesin Süleyman paşa... Hızımı hep kesersin, Yolumu da hep kesersin...

SÜLEYMAN PAŞA - Aman Sultanım...  Ben sizin yolunuzu nasıl keserim?. Bakın... Taa Karaman'dan Karaağaç'a geldik. (Gülümserler.)

ALAADDİN BEY - Yani kesmeye  çalışırsın canım.

SÜLEYMAN PAŞA - Sultanım. Hamid diyarı Eğirdir, çok güzel bir yerdir. Havası, suyu eşsizdir. Oraya Cennetabad da derler ki bu ad da ona çok yakışır.  İstemem ki bir ziyan gelsin...

ALAADDİN BEY - Ben ister miyim Süleyman paşa? Amma şu Hamidoğlu'nun yaptığına bak... Beynime kan sıçratıyor.

SÜLEYMAN PAŞA - Soğukkanlı olmak gerek Sultanım. Hamidoğlu da bizim gibi Türk'tür, İslamdır. Bizim gibi o da Moğoldan çok çekmiştir. Atası Dündar beyi Moğollar şehit etmiştir. Karşımızda Rum, altımızda Antakya kâfiri, Kıbrıs kâfiri vardır. Bakarsın birbirimize muhtaç oluruz. Hamidoğlunu ezmeyelim derim Sultanım. ..

ALAADDİN BEY -  Öyle mi yapsak Süleyman paşa ?

SÜLEYMAN PAŞA - Ben fikrimi dedim Sultanım. Takdir sizdendir. Hatta hatırlatmak da isterim.  Size bu işi teşvik eden Teke paşanın size getirdiği kızlar Hamit diyarının kızlarıdır. Gül bahçesine baltayla girmeyelim derim Sultanım.

ALAADDİN BEY  (Güler.) Vallaha sen çok akıllı bir adamsın Süleyman paşa... Sen taşı bile yumuşatırsın... Öyle yapalım... Senin söylediğin bütün sözler akla yatkındır. Kıyafet değiştirip Hamidoğlu’na bir varayım bakalım. Karaman’dan geldiğimi söyleyeyim. Saygı gösterirse ne âlâ...Göstermezse, bu sefer burda kalmaz... Ne dersin Süleyman paşa? Yoksa yine vazgeçirmeye uğraşır mısın beni?

SÜLEYMAN PAŞA - O zaman hak yerini bulur Sultanım.

ALAADDİN BEY - Hah... Şimdi doğru konuştun... Bu Hamidoğlu'na verebileceğim son şanstır.

VEZİR  (Önde, ışık altındadır.) Karamanoğlu Alaaddin Bey yanına kırk bahadır aldı.  Gelendost'tan geçip Eğirdir gölünü görünce hayran kaldı. Eğerim'den Felekabad'ı seyrederken düşte sandı kendini.  Doyumsuz manzaraları içine sindire sindire Kale meydanındaki Hamidoğlu sarayına kadar geldi.

(Sahne aydınlanır. Hüsamettin İlyas Bey yüksek bir divanda oturmaktadır,  Yanında Veziri ve oğlu Hüseyin vardır.)

HÜSAMETTİN İLYAS BEY- Öteden beri Karamanoğlu Alaaddin Bey üstümüze sefer niyet ederdi. Şimdilerde Karaağaç'a asker derlemiş. Sen ne düşünürsün vezirim ?.

VEZİR - Yirmi beş bin er karşı koymaya hazırdır Sultanım. Savaş için gerekli her düzen alındı.

HÜSEYİN - Kaygıya mahal yoktur Sultan babam... Olacak olan olur.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Nice  zamandır Karamanoğlu hır çıkarmaya uğraşıyordu. Sonunda muradına erdi. Ne diyelim ?. Allah ne yazdıysa o  olur.

VEZİR - Askerinin çok olduğu söyleniyor Sultanım...

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Hoş geldin diyecek değiliz ya...  Bir Sultan gibi mülkümüzü koruyacağız elbet.

TEŞRİFATÇI  (Girer.)  Sultanım... Sarayın, yakınına kırk atlıyla Karamanoğlu'nun kapıcıbaşısı geldi. Ne yapmamızı  öğütlersiniz ?

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Sen ne düşünürsün vezirim ?

VEZİR - Ben iyi şeyler düşünmem Sultanım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Bir sulh teklifine gelmiş olmasınlar...

VEZİR - Sanmam Sultanım. Karaağaca kadar geldikten sonra öyle bir teklif yapmazlar.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Acaba, içeri alıp  onlarla bir konuşsak mı ?

VEZİR - Onların iyi niyetli olmadıkları belli Sultanım. Sen Karamanoğlu'nun Çavuşunu öldürdün,  Ola ki bunlar seni kast etmeye gelmiş fedailerdir. Zinhar içeri alınmaması gerekir.

HÜSAMETTİN İLYAS - Ya nasıl edelim?

VEZİR - Ok yaydan çıkmış Sultanım... Er geç Karamanoğlu Alaaddin seninle cenk edecektir. Hemen şehirliye emredelim, minareden de duyuralım, bunları nerde görürse herkes taşlasın, helak etsin... Sonra ne olursa olsun.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Öyle olsun vezirim.

VEZİR (Önde, ışık altındadır.) Dışarıya söz gitti. Minareden duyurular yapıldı. Eline taş alan şehirli Karamanlı kırk atlıyı taşa tuttu. Ancak Karamanoğlu Alaaddin Beyle dört adamı canını zor kurtarıp, Kapılar'dan şehrin dışına zor çıktı. Diğerleri telef oldu. Alaaddin Bey nerdeyse çıplak ve perişan bir halde Karaağaç’a döndü. Cümle beylerini, vezirlerini, müftüleri topladı, konuştu. Sonunda Süleyman paşayla son kararı vermek için bir araya geldiler.

(Sahne aydınlanır, Alaaddin Bey yüksek bir divanda oturmaktadır, yanında Süleyman paşa vardır.)

SÜLEYMAN PAŞA - Anlattıklarınız beni korkuttu Sultanım. Başınıza üşüşen onca, şehirliden kendinizi iyi korumuşsunuz.

ALAADDİN BEY - Allah Hakkı için ben böyle bir şey beklemiyordum Süleyman paşa... Bir hünkârı, bir şehirli taşa tutsun ha... Hamidoğlu, kendi fermanını kendi yazdı. Ben gayrı Eğirdir'de taş üstünde taş, omuz üstünde baş komam. Son evine kadar yıkarım, yakarım...

SÜLEYMAN PAŞA - Amma Sultanım...

ALAADDİN BEY - Sus Süleyman paşa... Sözümü kesme. Dedem Mehmet Bey bunlara bu toprakları verdi. Onlar ne yaptılar ? Cümle şehir halkı beni taşladılar. Bir diyar halkı padişahına asi olursa ne lazım gelir? Sen duydun. Ulemalar, Beyler ne dediler ?

SÜLEYMAN PAŞA -   "Katliam lazım gelir."  dediler.

ALAADDİN BEY -  İşte ben de  onu yapacağım... Bin kelleyi bir paraya düşüreceğim.  Eğirdir'i Allaha kül olarak teslim edeceğim...

SÜLEYMAN PAŞA - Haklısın Sultanım.

ALAADDİN BEY (Öfkeli) Şunu baştan deseydin ya...  Yarından tezi yok, yetmiş bin askeri hazırlayın.  Gidiyoruz Hamidoğlu üstüne,  Felekabad üstüne... Bulgar,   Türkmen,  Gülnar, Karaman askeri şahin gibi hazır olsun. Kara bulut nasıl gelirse,  dağdan sular nasıl akarsa öyle gidiyoruz Eğirdir üstüne...

VEZİR  (Önde, ışık altındadır.) Karamanoğlu ve beyleri, askerleri dalga dalga akıp, derya gibi Felekabad'a geldiler. Kaleyi gördüler ki, öyle güzel bir kaledir, her burcu gökyüzünü tutmuş, gölün içine kondurulmuş dağ gibidir.  Almak için bir yönden Karaman askeri yürüdü,  vermemek için bir yönden Hamit askeri yürüdü.  Önce Bulgar askeri ileri varıp cenge başladı.  Onları Hamidoğlu İlyas yirmi bin askeriyle karşı koydu. İki taraf askeri birbirine karışıp dünya kıyamet gününe döndü. Kılıç ve gürzlerin sedası gökyüzüne çıktı,  toz dünyayı bürüdü.  Ak,  kara seçilmez oldu. Dağdan yuvarlanan taşlarla Elikepçeli'den geçilmez oldu. Önce nara vurup düşmanı bölük bölük ettiler.  Sekiz gün kiminin gürzle,   kiminin mızrakla,   kiminin okla bağrı delindi. Dağ taş  demir deryası gibi çalkalandı. Ok yağmur gibi yağdı. Hayy, huyy ile Oluklacı,  Sivri yankılandı. Her yer güm güm Öttü.  İki taraf aslan gibi kükreyip,  kaplan gibi döğüştüler. Kılıçlar yıldırımlar gibi ışıldadı,  süngüler ejderha gibi parladı. Bulgarlar eriyince, yirmi bin daha   yürüdü. Müthiş bir savaş oldu. Bir hafta kim, kimdir seçilemedi.  Sonunda Karamanoğlu askerine, Hamidoğlu dayanamadı. Hüsamettin İlyas Bey sarayını, tahtını bırakıp Kütahya'ya doğru kaçtı. Şehire girenler Karamanoğlu’nun emriyle tüm evleri ateşe verdiler.  Bir yaktılar ki,   gökte uçan kuşlar kavruldu.  Kaleyi dibinden yaktılar.  On iki bin bina kül  oldu. Eğirdir kökünden haraboldu. Karaman askerleri öyle bir katliam yaptılar ki, sebepsiz yere çok adam öldürüp, çok densizlikler işlediler. Davar kırar gibi; adam kırdılar. Dünya dünya olalı böyle zulüm görülmedi.

(Sahne aydınlanır. Alaaddin Bey yüksek bir divanda oturmaktadır, yanında Süleyman paşa vardır.)

ALAADDİN BEY - Süleyman paşa... Yol boyunca Konya'ya gelinceye kadar düşündüm.

SÜLEYMAN PAŞA - Neyi düşündünüz Sultanım ?

ALAADDİN BEY - Acaba ben doğru mu yaptım diye?.  Sen ne dersin ?

SÜLEYMAN PAŞA - Böyle  olmasaydı, iyi olurdu Sultanım.

ALAADDİN BEY - Neden yaktım ben Eğirdir'i ?

SÜLEYMAN PAŞA -  Siz  öyle  istediniz Sultanım.

ALAADDİN BEY -  O kadar kandaşımın, dindaşımın suçsuz yere  ölmesine sebep oldum.

SÜLEYMAN PAŞA - Emri siz verdiniz Devletlim.

ALAADDİN BEY - Keşke seni dinleseydim. Şimdi vicdanıma cevap veremiyorum.

SÜLEYMAN PAŞA - Yeterince  sizi uyardım Sultanım.

ALAADDİN BEY - Teke paşayla, Sinan ağa beni azıttılar. Onların oyununa geldim.

SÜLEYMAN PAŞA - Hükümdarların hislerine kapılmaları doğru değildir Sultanım.

ALAADDİN BEY - Öyleymiş... Şimdi yüreğim yanıyor. Çok pişmanım. Ömrümde böyle hata etmedimdi.  Mel'un Sinan... Allah senin canını ala... Süleyman paşa...  Eğirdir'de on iki bin evin yandığı doğru mudur ?

SÜLEYMAN PAŞA - Doğrudur sultanım... Civarda bile içine girilecek ev kalmadı.  Sağ kalanlar nerde barınacak,  karnını nasıl doyuracak, Allah bilir. Hamidoğlu on yılda toparlayamaz kendini. Bir daha üzerine varmaya gerek yok.

ALAADDİN BEY - Ben bir şeytana uydum,  yanlış  iş yaptım. Yaptığım sultanlığa yakışmazdı.  Zorum Hamidoğlu'na idi.  Zulmüm halka oldu. Çok kötü bir iş yaptım. Pişmanım... Ömrümde hiç böyle hata yapmamıştım. Allah beni affetsin.   (Ağlar gözlerini mendille  siler.)

VEZİR (Önde, ışık altındadır.) Hamidoğlu Hüsamettin Bey Karamanoğlu'nun eline geçmemek için Germiyanoğlu'na sığınmıştı. Onunla kader birliği etti. Önce Kütahya'yı Karamanoğlu'ndan kurtardılar. Sonra Eğirdir'e gelip muhasara ettiler beraber. Altı ay vuruştular, tokuştular Karamanoğlu'yla.. Eğirdir yeniden geçti Hamidoğlu İlyas Beyin eline... Amma kül halinde... Yılmadı Eğirdirli... Geceyi gündüz etti,  dağı düz etti.  Yeniden bayındır oldu Eğirdir.

(Sahne aydınlanır. Hüsamettin İlyas Bey yüksek bir divanda oturmaktadır, Yanında Vezir ve oğlu Hüseyin vardır.)

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Ne dersin vezirim ? Karamanoğlu tekrar üstümüze gelir mi ?

VEZİR - Sanmam Sultanım. Duyduğuma göre Eğirdir'de yaptıklarına çok pişman olmuş. Hatta ağlamış bile... Suçu Sinan Ağanın üzerine atmış. O kandırdı beni demiş.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Doğrudur.

VEZİR - Hatta beddualar etmiş Sinan ağaya... Bir süre sonra da Sinan ağa, attan düşmüş ölmüş... Alaaddin Beyin bedduası geçti diyorlar .

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Hırsın sonu... Eğirdir'de onun da bir şeyi kalmadı işte...  Nesi varsa yandı bitti kül oldu.  Ya da yağmalandı gitti.

VEZİR - Eden bulur Sultanım.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Karamanoğlu bir acayip  adam.  Hem öldürür,  hem ağlar.  O bizi gene rahatsız eder. Asker durumumuz nasıldır Vezirim ?

VEZİR - Eskisi kadar değilse  de yine durumumuz  iyi sayılır Sultanım. Kendimizi toparladık derim.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - Daha iyi olsun, daha iyi olsun...   Osmanoğulları'ndan korkuyorum. Germiyanoğulları'nın işini bitirdikten sonra,  bir de  onlar başımıza belâ kesilirse,   işimiz  zor.

VEZİR - Onu da oğlunuz Hüseyin Bey düşünsün Sultanım.

HÜSEYİN - Doğru söylersin vezirim... Katılıyorum.

HÜSAMETTİN İLYAS BEY - İşte geldim, gidiyorum. Şen kalasın dünya evi. Sözde saltanat sahibiyiz. Sultan gibi bir dem süremedim. Gailelerle geldi geçti ömrüm. İnşaallah oğlum sultanlığının gününü görür. O da bu yaşta az çile çekmedi. Dillerim sonu güzel  olsun. Gönlü gam görmesin..

VEZİR  (Önde, ışık altındadır.)  Cümle gidenler gibi günü geldi.  Hüsamettin İlyas Bey de dünya evini terketti.  Ol Süleyman peygamberin bile yeller eser şimdi yerinde. Hüsamettin İlyas Beyden sonra Kemalettin Hüseyin Bey oturdu Hamidoğlu tahtına... Oturdu ama,  bir yandan Karamanoğlu, bir yandan Osmanoğulları göz dikti topraklarına.

(Sahne aydınlanır. Divanda Hüseyin Bey oturmaktadır.  Yanında Vezir, oğlu Mustafa vardır.)

VEZİR - Sultanım... Karamanoğlu yine Beyşehir, Akşehir dolaylarında sınırlarımızı ihlal  etmiş, çatışmalar olmuş. Şu Karamanoğuları bize  tacizden usanmadılar.

HÜSEYİN BEY - Bir onlarla uğraşsak iyi... Şimdi de başımıza Osmanoğulları çıktı, önceleri Germiyanoğulları onlara perde oluyor, Osmanlılar bize kadar uzanamıyorlardı.   Germiyanoğlu kızıyla beraber Osmanlı beyzadesi Bayazıd'a hayli toprak verince, Osmanlılar doğrudan komşumuz oldu. Bundan sonra işimiz zor.  Cennet mekânı  olsun,   rahmetli babamın dediği çıktı.

MUSTAFA - Sultan babam...  Şimdiye kadar nasıl hepsine karsı koyduksa, bundan sonra da koyarız.

HÜSEYİN BEY - Ben sana güveniyorum Bey oğlum Mustafa... Yalnız Osmanlıları da iyi tanımanı istiyorum.  Onlar bize göre daha şanslı yerdeler. Avrupaya geçtiler, ordan hayli toprak aldılar. İstanbul,  Çanakkale boğazlarına hakim durumdalar. İsterlerse bir kayık geçirmezler. Zenginlikleri yerindedir. Zaman onlara gülüyor. Hem iyi gülüyor.

MUSTAFA - Biz de Karamanoğullarıyla işbirliği yapalım.

HÜSEYİN BEY - Dedim ya oğlum... Talih Osmanoğullarından yana... Er geç Karamanoğullarını da onlar ortadan kaldırır.

MUSTAFA - Peki Sultan babam, senin düşüncen nedir ?

HÜSEYİN BEY - Bak Bey oğlum Mustafa...  Anadoludaki bunca beylik içinden bulundukları yer gereği ileri giden onlar oldu. Allah için konuşursak az iş yapmadılar. Biz birbirimizle döğüşürken Onlar Bizanslılarla, Avrupa devletleriyle savaşıp Türklüğü, İslamlığı yücelttiler.   Gelecekte  de Anadoludaki Türk birliğini onlar sağlayacak görünüyor. Bence  o güce de  eriştiler.

MUSTAFA - Senin asıl demek istediğin nedir Sultan babam?

HÜSEYİN BEY - Bazı şeylerin vakti geldi mi boyun eğmek gerekir Bey oğlum.

MUSTAFA - Neden, boyun eğelim baba karşı koymak varken?..

HÜSEYİN BEY - Biraz  sert konuşmuyor musun Mustafa?

MUSTAFA - Heyacanımı bağışla Sultan babam.  Elbette sizin de bir bildiğiniz vardır.

HÜSEYİN BEY - Bak Bey  oğlum Mustafa...  Osmanoğlu Murat Hüdavendigâr oğlu Bayazıt'ın evlenme  töreninden sonra benim düğüne gönderdiğim elçiye demiş  ki...

MUSTAFA - Ne demiş?

HÜSEYİN BEY - Biraderim Hüseyin Beye bizden  çok selam söyle. Onu çok severiz, sayarız. Aramızdaki sevgi ve kardeşliğe güvenerek bir ricamız vardır. Onu bir an önce kabul ettiğini bildirsin. Karamanoğlu'nun zulmünden de kurtulur.

HÜSEYİN BEY - Beyşehir, Seydişehir, Yalvaç, Karaağaç,   Isparta,  Akşehir'i onlara satmamızı istiyor.

MUSTAFA - Parayla mı ?

HÜSEYİN BEY - Evet...

MUSTAFA – Ne kadar ?

HÜSEYİN BEY - Seksen bin altın veriyor.

MUSTAFA  - Olmaz baba...  Karşı koyalım derim.

HÜSEYİN BEY - Hangi güçle? Osmanoğlu, savaşsak da bu toprakları bizden alır. Bizden de  çok asker ve  insan kırılır.  Bir de  seksen bin altından oluruz.

MUSTAFA - Ya sen ne yapacaksın?

HÜSEYİN BEY - Eğirdir çevresi, Gönen, Uluborlu bizde kalıyor. Ben ölünceye kadar sultanlığıma devam edeceğim.

MUSTAFA - Ya benim durumum ne olacak ?

HÜSEYİN BEY - Sana da Osmanlı yönetiminde  önemli bir görev verecekler.

MUSTAFA - Ben böyle bir şeyi kabul etmem.

HÜSEYİN BEY - Bak güzel Bey oğlum Mustafa...  Sen beni iyi dinlemedin galiba. Talih ve zaman Osmanoğullarına güldü. Onlar Öyle bir köşeye oturdular ki, artık Anadoludaki hiçbir beyliğin şansı kalmadı. Yine diyorum...  Osmanoğulları Avrupada bile söz geçiriyorlar. Boğazların bile hakimi oldular.  Şartlar ve tarih onlardan yana.  Bizden önceki Anadolu birliğini Selçuklu atalarımız sağladı. Bundan sonra da Osmanoğulları sağlayacak. öyle görünüyor. Her şeyin bir sonu vardır. Bizim de sonumuz geldi sayılır. Ben derim ki,  gerçekleri görmekte geç kalmayalım.

MUSTAFA - Ben gene karşı koyalım derim.

HÜSEYİN BEY -  Gençsin,  haklısın... Her zaman da böyle  olmanı dilerim. Yalnız,  bu adamların da kararlı olduklarını bilmeni isterim. Şu anda Murat Hüdavendigâr askerleriyle Kütahya'dadır. Cevapta geç kalırsak iş işten geçeceğe benzer.  Senin de olur demeni bekliyorum.

MUSTAFA - Size katılıyorum baba...

HÜSEYİN BEY - Ben de kararımın evet olduğunu en kısa zamanda bildiririm. Hayırlı olsun.

MUSTAFA - Hayırlı olsun baba...

VEZİR- Hayırlı olsun Sultanım.

VEZİR (Önde ışık altındadır.) Hamidoğlu Kemalettin Hüseyin Bey şehirlerini seksen bin altına verdikten sonra bazan Eğirdir,  bazan Gönen,  bazan Uluborlu'da günlerini geçirdi. Oğlu Mustafa Bey de, Osmanlı yönetimine girdi. Bin atlıyla bir kumandan olarak Yıldırım Bayazıt'ın yanında Kosova savaşına katıldı. Türk'ün Avrupadaki zaferlerinde katkısı oldu.  Kemalettin Hüseyin Bey öldükten sonra da Hamideli tümüyle Osmanlının yönetimine girdi. Bu arada Eğirdir'e muhterem ve muhteşem bir zat şeref verdi.  O günlerin Eğirdir'deki Osmanlı yöneticilerinden Yukarı camiyi yaptıran Hızır ağa, Hac'da tanıştığı Hazreti Peygamberin otuz sekizinci soydan ferdi olan Semerkand'lı Şeyhülislam Berdai'yi Eğirdir'e davet etti.  O da Ankara'daki Hacı Bayram Veli'ye uğrayarak dört hatunu, on altı oğlu, otuz dervişi,  kızı Zeynep, sonradan damadı olan Pîr Muhammet Hoyi ile gelip Yazla'ya tekke ve zaviyesini kurdu. Timur tufanında o da Semerkand'lı ve hemşerisi olduğu için Şeyhülislam Berdai Eğirdir'i katliamdan kurtardı.  Timur'dan sonra Osmanlı birliğinin yeniden kurulmasında Buhara'da beraber oldukları,  ondan önce Bursa'ya gelip yerleşen sağdıcı Emir Sultan'ın da isteğiyle  çok emeği geçti.  Hamidoğlu Mustafa Bey de bir Osmanlı kumandanı olarak Yıldırım Bayazıt Akşehir'de ölünceye kadar yanında kaldı... Dünya bu... Hiçbir saltanat sonsuz değildir... Sonsuz olan halktır. Halkın saltanatıdır...

 

NURİ GÜNGÖR

VEZİROĞLU

                                                                            

                                                                                                                    1.Perde